23 Temmuz 2013 Salı

İçindekiler

İAL 125: TARİHTE YOLCULUK
İÇİNDEKİLER

Önsöz (Ali Türkseven)

I. Tarihçe (Çiğdem Yener, Neslihan Çelikkanat)
II. Müdürler (Hande Yağmur Kaya, Onuralp Arslan)
III. Ünlü Öğretmenler
(Soyadları abece sırasıyladır.)
Baksı, Fuat Edip (Sultan Aysu Külekçi)
Esad, Mahmud (Mehmet Şimşek)
Günaltay, Şemsettin (Ali Türkseven)
Haşim, Ahmet (Jülide Güler)
Nevzat, Tevfik (Beyza Nur Dilber)
Onay, Ahmet Talat (Beyza Nur Dilber)
Saygun, Adnan (Aslı Fanus)
Saygun, Mehmet Celal (Cansu Sarı)
Sevük, İsmail Habip (Aslı Fanus)
Tahir, Menemenlizade (Mert Demirel)
Tarcan, Selim Sırrı (Atakan Özel)
Tekin, Talat (Ali Türkseven)
Uşaklıgil, Halit Ziya (Mehmet Şimşek)
IV. Ünlü Öğrenciler
  a)Sanatçılar
    1)Sinemacı
Yüce, İhsan (Doğacan İyikanat)       
    2)Şair ve Yazarlar
Benazus, Hanri (Fatma Gülcan Doğuş)
Birsel, Salah (Aydolun Petenkaya)
Büke, Ahmet (Fatma Can Morbel)
Cumalı, Necati (Beste Arpa)
İlhan, Attilâ (Nur Öztürk)
Karaosmanoğlu, Yakup Kadri (Gizem Bozkurt)
Kocagöz, Samim (Boran Arslan)
Kolaylı, Neyzen Tevfik (Hande Yağmur Kaya)
Süleyman, Şahabettin (Ali Türkseven)
Yemni, Sadık (Nurettin Tekin)
    3)Müzisyen
Kocatepe, Ali (Simge Elif Atabek)
    4)Ressam
Çil, Nafi (Subutay Zengi)
    5)Karikatürist
Yaşaroğlu, Varol (Ali Türkseven)
    6)Heykeltıraş
Çalık, M. Şadi
  b)Bilim İnsanları
Başkaya, Fikret (Önce Doğa Öztürk)
Oran, Baskın (Adile Ebru Çakar)
Toprak, Burhan (Merve Candan)
  c)Gazeteciler
Acar, T.Özgen (Serhat Deniz Çabuk)
Birsel, Murat (Aysun Atıcı)
Özdil, Yılmaz (Sevgi Hande Gaser)
Portakal, Fatih (Jülide Güler)
Sivri, İsmail (Zeynep Çiftçi)
  d)Sporcular
Vardaroğlu, Yılmaz (Elif Işıl Ay)
Yazar, Ceyhan (Selen Paşalılar)
  e)İşadamları
Akçura, İsmail (Önce Doğa Öztürk)
Eczacıbaşı, Kemal (Evrim Mete)
Eczacıbaşı, Süleyman Ferit (Evrim Mete)
Manas, Alphan (Adile Ebru Çakar)
  f)Belediye Başkanları
Gürün, Osman (Zeynep Çiftçi)
Piriştina, Ahmet (Aysun Atıcı)
Uz, Behçet S. (Hilal Ulusoy)
  g)Siyasetçiler
    1)TBMM Başkanı
Menteşe, Halil (Merve Candan, Hande yağmur Kaya)
    2)Başbakan
Saracoğlu, M.Şükrü (Doğacan İyikanat)
    3)Bakanlar
Apaydın, Zekai (Gizem Bozkurt)
Bostancıoğlu, Metin (Fatma Gülcan Doğuş)
Bozkurt, M.Esat (Mehmet Şimşek)
Coşkun, Alev (Jülide Güler)
Çınar, H.Vasıf (Nur Öztürk)
Day, M.Sırrı (Ömür Yavuzalp Bozkaya)
Galip, Reşit (Mert Demirel)
Germen, Mazhar (Hilal Ulusoy)
İnce, M.R.Şevket (Boran Arslan)
Köken, M.Rahmi (Nurettin Tekin)
Necati, Mustafa (Cansu Sarı)
Oral, Sümer (Fatma Ceren Morbel)
Sancar, İlhami (Atakan Özel)
Uran, M.Hilmi (Beste Arpa)
  h)68 Kuşağı
Özdoğan, Alparslan (Ali Türkseven)
Yalçıner, Mustafa (Ali Türkseven)
Anılar
Erdem Ersay



Önsöz

Önsöz

            İzmir Atatürk Lisesi, 2012-2013 Eğitim-Öğretim Yılında 125. Yılını kutlamaya hazırlanıyordu. Biz de Yayın ve İletişim Kulübü yayın organı “İAL Dergi” olarak “İAL 125. Yıl Okul Tarihi Özel Sayısı” hazırlamayı tasarladık.
            2011-2012 Eğitim-Öğretim Yılında derslerine girdiğim 9-E, 9-F, 10-E, 10-F sınıflarının gönüllü öğrencileriyle birlikte görev dağılımı yapıp çalışmaya başladık. Tarih Kulübü öğretmenleri Çiğdem Yener ve Neslihan Çelikkanat ile de işbirliği yaptık. (Onlar da okulun arşiviyle ilgili bir çalışma içindeydiler.)
            Amacımız en geç 2012’nin sonuna dek bu özel sayıyı çıkarmaktı. Ancak bu arada (Ağustos 2012’de) ben İzmir’den ayrıldım. Bu çalışmalarımızın boşa gitmemesi gerekiyordu. Özel sayıya koymayı düşündüğüm yazıları ve fotoğrafları düzenleyip “blog”larda yayımlamaya karar verdim. (Yazılar buradadır: http://www.ial125.blogspot.com/) (Tarihsel fotoğraflar şuradadır: http://ial125.blogcu.com/)
            Bu çalışmamız bir “İAL Ansiklopedisi” olmadığı için okulun 125 yıllık geçmişinden seçmeler yaptık. Doğru ve güvenilir bir kaynak oluşturmaya çalıştık.
            Emeğimize saygı gösterip bizi anmaları koşuluyla dileyenler buradaki yazı ve fotoğraflardan yararlanabilirler.
22 Temmuz 2013
Ali TÜRKSEVEN
Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni

Tarihçe

İZMİR ATATÜRK LİSESİ TARİHÇESİ

                 XIX. Yüzyılın son çeyreğine girilirken eğitim sistemindeki değişimlere bağlı olarak Avrupa ülkelerindeki eğitim kurumları Osmanlı İmparatorluğu’nda da yaygınlaşmaya başlamıştı. 1869 tarihli “Maarif-i Umumi Nizamnamesi” Müslüman ve Hıristiyan Osmanlı tebaasını birbirine kaynaştırmak ve ortak bir kültürle geliştirmek için rüştiyelerin üstüne eğitim verecek idadilerin ve daha üst basamağını oluşturan sultanilerin açılmasını öngörmüştür. 1884 yılında İzmir İdadisinin Karantina semtinde Darüttahsil binasında (günümüzde Mithatpaşa Endüstri Meslek Lisesi olarak biliniyor) Ticaret ve Ziraat Mektebi ile birlikte açılması düşünüldü.
Mithatpaşa Endüstri Meslek Lisesinin o zamanlardaki bir resmi
Ancak iki okulun bir arada bulunmasının doğuracağı olumsuzluklar ve öğrenci sayısının yetersiz kalması üzerine bu bina Mekteb-i Sanayiye devredilerek idadi için yeni bina arayışı başladı.
İzmir İdadisi (Şimdiki Konak Kaymakamlığının bulunduğu yer)
Şimdiki Hükümet Konağı civarında Raşit Paşa arsası uygun görüldü. Aydın Vilayeti Valisi Halil Rıfat Paşa’nın katkılarıyla idadi 1886 yılı Temmuz ayında açıldı.   İdadi binası için belirlenen yerin tesadüfen seçildiğini söylemek mümkün görünmüyor. Çünkü idadi binası tam Hükümet Konağının yanına ön cephesi meydana yönelik bir konumda yapılmıştı. Dolayısıyla kamusal merkezin asli unsurları arasına bir yenisi daha dahil olmuştu. İdadi binasının yerleştirilme biçimi meydanın bütünlüğünü ihlal edecek şekilde değil de kelimenin tam anlamıyla alanın tamamlanmış yapısını destekleyecek konumda olduğundan Osmanlı yöneticilerinin meydanın kamusal işlevinin farkında olduğunun açık bir kanıtı olarak değerlendirilebilir.
İzmir İdadisi (Şimdiki Konak Kaymakamlığının bulunduğu yer)
                Türk, Ermeni, Yahudi ve Rum erkek öğrencilerin birlikte eğitim gördüğü İzmir İdadi  Mektebinin ilk müdürü Abdurrahman Efendi idi. 1888 yılına yapılan bir düzenleme ile idadi mekteplerine sadece rüştiye mezunlarının alınmasına karar verildi. Başlangıçta sadece gündüzlü (nehari) eğitim veren okul 18 Ocak 1889 tarihinde yatılı (leyli) öğrenci de almıştır.

                12 Ocak 1902 tarihinde okulun ticaret ve sanayi sınıfları da eğitime başladı. II. Meşrutiyetin ilan edilmesinden sonra il merkezlerindeki idadilerin yedi yıllık sultanilere dönüşmesi üzerine 1910-1911 ders yılı başında (29.10.1910) İzmir İdadi Mektebinin sultani olarak eğitime başlaması kararlaştırıldı.
               İdadi binası 1919 yılında başlayan işgal süresince Yunan İşgal Komiserliği binası olarak kullanılmak üzere 8 Aralık 1920 tarihinde eğitim öğretime kapatıldı. İşgalden sonra İzmir Milli Eğitim Müdürlüğüne 1911 yılında İzmir Mekteb- i Sultanisinden mezun olan Vasıf (Çınar) Bey getirildi. Vasıf Bey’in desteği ile okul 1 Ekim 1922’de yeniden eğitim öğretime başladı.  Rıdvan Nafiz (Edgüer) Bey müdürlüğe getirildi.
İAL Merkez Binanın Rum Kız Okulu olduğu dönem
                İşgalden sonra, işgal döneminde Rum Hastanesi olarak kullanılan Rum Kız Okulu binasına yani bugünkü Atatürk Lisesine taşınıldı. Eski idadi binası 1970 Ağustosu’ndaki Hükümet Konağı yangınına kadar İzmir Adliyesi olarak hizmet verdi. Yangın sonrasında konak yeniden yaptırılırken idadi binası gözden çıkarılarak yıktırıldı. İzmir Adliyesi yeni yaptırılan Sigorta bloklarına taşınırken İdadi/Adliye binasının yerine şimdiki Konak Kaymakamlığı ve İl Milli Eğitim Müdürlüğü binası inşa edildi.
İAL Merkez Bina 1925 (Şapka Devrimi) öncesi
(Tabelada "Erkek Lisesi" yazmaktadır.)
                1923 yılı Ekim ayında okulun adı İzmir Erkek Lisesi olarak değiştirildi. On iki yıl süreli olan okul iptidai kısmının Basmane’deki eski Amerikan Mektebine nakli ile yedi yıl süreyle eğitim öğretim vermeye başladı.
İkinci İzmir Erkek Lisesi (Şimdiki Namık Kemal Lisesi binası)
         1936-1937 ders yılında Erkek Muallim Mektebinin Balıkesir’e nakledilmesi üzerine Kız Lisesinin bu binaya taşınmasıyla boşalan binaya (şimdiki Namık Kemal Lisesi) okulun yeni bir şubesi açıldı. Okulların birbirinden ayrılması için İzmir Erkek Lisesine “Birinci İzmir Erkek Lisesi”,  şubesine de “İkinci İzmir Erkek Lisesi” adı verildi. 1942 yılı Nisan ayında “ Birinci İzmir Erkek Lisesi”nin adı Atatürk Lisesi olarak değiştirildi. 1998 yılında da Anadolu Lisesi kapsamına geçen okul kız öğrenci kaydına da başlamıştır.

İZMİR ATATÜRK LİSESİ MERKEZ BİNA

İzmir Atatürk Lisesi binası 1922 yangınından kurtularak günümüze ulaşan ender yapılardan biridir. Binanın Rum Kız Okulu olduğu ve savaş döneminde Rum Hastanesi olarak kullanıldığı bilinmektedir. Konak’ta Vilayet Konağı’nın yanında 1886 yılında açılmış olan Mekteb-i İdadi, 1922 yılında İzmir Erkek Lisesi, 1942 yılında İzmir Atatürk Lisesi adını alarak bu binada eğitime başlamıştır.

Yerleşkenin giriş arkasında aksında yer alan ana bina simetrik H tipi plan şemasına ve yalın Neoklasik bir dile sahiptir. Plan kurgusundaki üçlü düzen, giriş kütlesinin cephe düzeninde ve giriş portalinde de görülmektedir.
Yapı, giriş portali ve yan kolları üzerinde yer alan üçgen alınlıkları, giriş mekânının ardında yer alan iki kat yüksekliğindeki galerili orta mekanı çevreleyen İyon ve Korint başlıklı sütunları ile yapıldığı dönemde Avrupa’da yaygın olan Grek Canlandırmacılığının özelliklerini taşımaktadır.
Binaya, 1925-26 ders yılında yemekhane, mutfak, bulaşıkhane ve dört adet yatakhane ilave edilmiştir. 1930-31 yılında 14x52.5 metre boyutlarında, açıklığı çelik gergili ahşap makas ile geçilmiş olan kapalı teneffüshane eklenerek yerleşke bugünkü halini almıştır.

Hazırlayanlar: Çiğdem YENER (Tarih Öğretmeni), Neslihan ÇELİKKANAT (İngilizce Öğretmeni)

Kaynaklar:

Yrd. Doç. Sadiye Tutsak, İzmir’de Eğitim ve Eğitimciler (1850-1950) ve Turizm Bak. Yay. Ankara, 2002
Melih Tınal, İzmir Atatürk Lisesi Tarihçesi, İzmir Atatürk Lisesi Eğitim Vakfı Yay. İzmir, 1999
Yaşar Ürük, İzmir’i İzmir Yapan Adlar, İzmir Büyükşehir Belediyesi Kültür Yay. İzmir, 2008
Yaşar Aksoy, İzmir’i Sevme Sanatı, İleri Kitabevi Yay. İzmir, 1994
Tarihsel Süreç İçinde Konak Meydanı, İzmir Büyükşehir Belediyesi Kültür Yay. İzmir, 2003

Müdürler

Müdürler

CUMHURİYET’TEN ÖNCE

  1)ABDURRAHMAN BEY (1886-1892) 

Asıl adı Abdurrahman Hilmi Efendi’dir. 1888 yılında, İzmir Atatürk Lisesi, İzmir Adliyesinin bulunduğu (günümüz Konak Kaymakamlığı) binada 5 senelik idadi (lise) mektebi olarak 120 öğrenci ile eğitime başlamıştır. İlk müdür, tarih ve coğrafya öğretmeni Abdurrahman Efendi’dir. 1890’da 7 senelik idadi olmuştur.
              Halit Ziya Uşaklıgil “Kırk Yıl” adlı eserinde; Abdurrahman Bey’in ailesine, eğitimine, okulumuzda yaptığı öğretmenliğine kadar birçok konuya yer vermiştir. 19. yüzyıl İzmir’inin bir kesimine ışık tutan bu eserde, lisemizin kurucu müdürü Abdurrahman Efendi’nin kişiliğine ve okul için yaptıklarına yer vermiştir. Kitapta bu bölüm şöyledir:
              “İzmir’de ruhça, fikirce bizimle beraber olan iki kişi vardı ki medreseden çıktıkları halde ilk bakışta bizden uzak olduklarına hükmedilebilirdi. Ömürlerinin ilk kısımlarına sahne olan çevrenin geleneklerine fikirce ve eylem olarak tam bir bağlılıkları olmakla beraber yenilik istemeyi tek kurtuluş çaresi olan inançları vardı ki birbirlerine karşı sanılacak olan iki düşünüş tarzının nasıl bir çizgiyle birleşebileceğine varlıklarıyla birer delil göstermiş olurlardı.
              Bunlardan biri okulun müdürü Abdurrahman Efendi’ydi. Bu kişi okulu yaptırmaktan başlayarak, öğretmen kadrosu kurmuş, adım adım önüne gelecek her türlü zorlukları ve zahmetleri, sabırla, güçlüklere dayanarak aşmış, sonunda okulu beş yıllıktan yedi yıllığa, gündüzlülükten yatılılığa çıkarmıştı. Karşısında bulunan eski sisteme taraflı olan hocalar, bütün şehrin insanlarını arkalarına alarak türlü engeller çıkarırken, o bir an bezginlik duymamış ve okulu gerçekten benzerleri arasında zamanın en yüksek bir eğitim kuruluşu derecesine çıkarmıştır.
              Ders verenlerin de İzmir’de aydın ve etrafını aydınlatmaya güçleri yetecek kişilerden seçmiş olması onun çalışmasını taçlandıran mesut bir başarı olmuştu.
              Okulun en mutlu özelliklerinden biri, öğrencilerin öğretmenlerle hisçe ve fikirce yakınlığı, öğretmenlerin de öğrenciye bir büyük kardeş gibi bağlılığıydı. Hele bizler, genç hocalar, okulun son sınıf öğrencisiyle yaşça o kadar aramızda az bir fark vardı ki aramızdaki olan ilişki, gençlerle çocuk gençlerin birlikteliğine benzerdi.
              … Abdurrahman Efendi de her zaman didinmeden yorgun, fakat her zaman bu zafer kazandıran yorgunluktan memnun bir adamdı. Onun bunaldığı zamanlarda sinirlerini yatıştıran, bitkinlik tehlikesine karşı ruhuna kuvvet veren bir ilacı vardı. Yazı masasının önünde nasıl bir kâğıt parçası rastlarsa ona elinin makineleşmiş bir hareketiyle durmadan yazardı: ‘Bu da geçer yahu!’
‘Bu da geçer!’ … Evet, hep geçerdi, ama seneler de beraber arkalarından acılardan, bıkkınlıklardan, üşenmelerden ve seyrek olarak zincirin paslarla örtülü ümitsizlik halkalarında parça parça kırmızı gülümsemelerini koyarak gözleri aldatan neşelerle dolgun bir ömrü de sürükleyen senelerle beraber her şey geçerdi ve o zincir:
              ‘Geçmiş zaman olur ki hayali cihana değer’ çaresizlik çığlığını bırakarak geçip giderdi.”

2)NAİLİ BEY (1892-1893)
Adı tam olarak İsmail Naili Bey’dir. İzmir Mekteb-i İdadisi’nde bir yıl müdür olarak görev yapmış olan Naili Bey 1889-1892 yılları arasında da Karasi İdadisi’nde müdürlük yapmıştır. Edip Veysi Bey’in müdür olduğu dönemde ise maarif müdürlüğü yapmıştır. Tarih ve kavânîn derslerine girmiştir. Müdür olduğu dönemde 16 muallim görev yapmıştır.

3)VEYSİ BEY (1893-1896)
Asıl adı Edib Veysi Bey’dir. Edib Veysi Bey usûl-i defterî ve kavânîn derslerine girmiştir. İzmir Mekteb-i İdadisi’nde müdür olduğu zaman içerisinde 1893 yılında 10, 1894 yılında 11, 1895 yılında 11, 1896 yılında 12 mezun verilmiştir. Müdür olduğu dönemde 16 muallim görev yapmıştır.

4)ABDİ NAMIK BEY (1896-1902)


1901 yılında okul programlarına bölgelerin özelliklerine göre ziraat, ticaret ve sanayi dersleri okutulması karara bağlandı. Abdi Namık Bey’in Müdür olduğu bu dönemde Mekteb-i İdadi bünyesinde 7600 kuruş masraf ile ziraat ve ticaret şubeleri oluşturuldu.1902 yılında ise emtiya-i ticariye, coğrafya-i sınai ve ticari, usul-ü muhasebe ve sanayi makineleri dersleri de öğretim programına dahil edildi. (Ahenk, 19 Kasım 1902) Abdi Namık Bey müdürken Mekteb-i İdadi’de 15 muallim görev almıştır. Abdi Namık Bey fizik, usûl-i defterî, kavânîn, mevalid dersleri vermiştir.

5)İSMAİL MÜFİD BEY (1902-1905)
15 öğretmen ile birlikte görev yapmıştır. Ayrıca fizik, kavânîn, usûl-i defterî, ulum-ı edebiye, iktisad, mevalid dersleri öğretmenliği yapmıştır.

 6)HASAN TAHSİN BEY (1905-1906)
Okulda çok kısa bir süre görev yaptığından dolayı kayıtlara hakkında pek fazla bilgi geçmemiştir.

 7)YUSUF RIZA BEY (1906-1907)
Yusuf Rıza Bey hakkında bilinenler okulda müdür olmasının yanı sıra coğrafya, fıkh-i şerif, kavaid-i Türki, tarih, usûl-i defterî, ulum-ı edebiye ve akaid derslerine de girmiş olmasıdır.
                               
8)ÖMER FEVZİ BEY (1907-1910)
Okulumuzun Sultaniye’ye dönüştürülmesi, bu döneme rastlar. Sultani’nin İzmir Maarif Müdürü, Emrullah Efendi’nin görevde bulunduğu dönemde, o zaman İzmir’de çıkmakta olan “Ahenk” Gazetesinde “Maarif Müdürlüğü’nden: Mektebin 16 Teşrinievvel 1326 (Eylül 1910)da Sultani unvanı ile resmi küşadı yapılmış ve tedrisata başlanmıştır” ilanıyla gerçekleşmiştir.

 9)MUSTAFA REFİK BEY (1910-1911)


Sultani Dönemi’nin ilk müdürü olan Mustafa Refik Bey kısa bir süre bu görevi sürdürmüştür.

 10)RASİH BEY (1911-1912)
Mustafa Refik Bey’in aniden emekli olması üzerine göreve gelmiştir. Sultani Döneminin ikinci müdürü olan Rasih Bey kısa bir süre müdürlük yapmıştır.

11)ŞEMSEDDİN BEY (1912-1913)


Şemseddin Bey daha önce okulda öğretmen olarak çalışmıştır. Ulum-ı edebiye, mevalid, hesab, fizik, Türkçe, hıfz-ı sıhha derslerine girmiştir. Tam adı Şemsettin Günaltay’dır.

12) ALİ HAYDAR BEY (1913-1914)

13) AHMET NURİ BEY (1914-1919)

CUMHURİYET DÖNEMİNDE

14) RIDVAN NAFİZ EDGÜER (1922-1924)


15)MİTHAT OKSANCAK (1924-1928)

16)HİLMİ ERDİM (1928-1943)

17)RAŞİT MOCAN (1943-1947)

18)ENVER DEMİR (1947-1967)



Hilmi Erdim, Abdurrahman Bey, Rıdvan Nafiz binaları ve çamaşırhane bu dönemde yapılmıştır. Enver Demir, anılarında işgal günü okulda sınavların yapıldığını ancak işgalle birlikte sınavların iptal edildiğini ve kendilerinin Averof zırhlısının deposuna kapatıldıklarını belirtmektedir. (Enver Demir’in kitabı: Bir Öğretmenin Defterinden 41 Yılın Hikâyesi, İzmir, 1968)




19)ALİ KEMAL GÖRGÜLÜ (1967-1975)
 Ali Kemal Görgülü döneminde, Rıdvan Nafiz Binası lise dersliklerine dönüştürülür. Kütüphane, dil ve fen laboratuvarlarının yer aldığı BMC (British Motor Company) binası, kapalı spor salonu, konferans salonu, voleybol sahaları yaptırılır.

20)ÖNDER AYDOĞDU (1975-1976)

21)ATİLLA GÜNER (1976-1982)

22)DOĞAN KUTLU (1982-1984)

23)HASAN ÖZDEMİR (1984-1993)



24)HİLMİ HADİMOĞLU (1993-2004)


25)İRFAN URHAN (2004-2007)


26)HASAN BASRİ KARAOĞLU (2007-2010)


27)YASİN ÖZTÜRK (2010-2012)

28)NURİ ÇİFTÇİ (2012-...)

Hazırlayanlar: 1023 Hande Yağmur KAYA, 9-F /Onuralp ARSLAN, 9-F

Kaynaklar:

Melih Tınal, İzmir Atatürk Lisesi Tarihçesi, İzmir Atatürk Lisesi Eğitim Vakfı Yay. İzmir, 1999
izalev.com
Halit Ziya Uşaklıgil, Kırk Yıl









Ünlü Öğretmenler: Baksı, Fuat Edip

BAKSI, Fuat Edip

1912'de Diyarbakır'da doğmuş, ömrünün çoğunu İzmir'de geçirmiş bir öğretmen, şair ve güfte yazarıdır. İlköğrenimini Urfa'da tamamladıktan sonra ortaöğrenimine Elazığ Erkek Muallim Mektebi'nde devam eden Baksı, mektebi bitirdikten sonra Zonguldak'a tayin edilir. Burada 7 yıl görev yaptıktan sonra İstanbul Üniversitesi'nde fark derslerini vererek, Türkçe öğretmeni olur ve 1937'de İzmir Erkek Lisesine tayini çıkar. Geldiği ilk günden itibaren çok sevdiği bu şehirden ölene kadar ayrılmayan Baksı, İzmir'de değişik okullarda görev aldıktan sonra 1965'te emekli olur. Aynı yılın Haziran ayında Kayhan Yalkız'la evlenir. 1966'da açılan İzmir Yüksek İslâm Enstitüsünde İslam Türk Edebiyatı ve İslamî Türk Edebiyatı Hitabet ve İnşad öğretmeni olarak 1971'e kadar çalışır. Her on bir İzmirliden birinin hocası olarak kabul edilen Fuat Edip Baksı, 1974'te kansere yenik düşerek 62 yaşında hayata veda etti.

Yayınlanmış 10 kitabından altısı şiir, ikisi inceleme, birer tanesi roman ve gezi-hatıra tarzındadır. Ancak yazarın şiir, roman ve inceleme türünde tefrika olarak yayınlanmış olsa da, kitap haline getirilmemiş pek çok roman ve inceleme yazısı bulunmaktadır. Tarihsel konulardaki romanları Yeni Asır gazetesinde  tefrika olarak kaldı. 
Başlıca şiir kitapları: Delikanlım (1935), Efe (1944), Bir Bahar Akşamı (1963), Cacık (1967), 
İzmir Destanı (1972). Adını yaygınlaştıran etken, şiirlerinin tanınmış şarkılara güfte olmasıdır.



                                                                        
Yaygın Bir Söylenti: 
"BİR BAHAR AKŞAMI RASTLADIM SİZE"nin öyküsü
(Fotoğraf: 1937-1938 Okul Yıllığından)

Fuat Edip, 19-20 yaşlarında iken rüyasında çok güzel bir kız görür. O gördüğü kıza gönlünü kaptırır. Yıllarca o kızı bulma hayaliyle yanıp tutuşur fakat bulamaz. Ailesi ona baskı kurar ve zorla evlendirilir. Bir bahar akşamı Fuat Edip'in yolu, Acıbadem'deki Çamlıca Kız Lisesinin önünden geçer. Okul zili çalmış ve öğrenciler evlerine gitmek üzere dağılıyorlardır. Tam bu sırada Fuat Edip'in gözüne bir kız ilişir. Bu kız, yıllar önce rüyasında gördüğü kızdır. Şair, adeta donakalır, kendinden geçer. Onun bu halini fark eden öğrenci de mahcubiyetten boynunu eğer. Fuat Edip, artık yaşlanmış haliyle kıza bakar kalır. Fakat artık her şey için çok geçtir. Adeta beyninden vurulmuş bir halde yoluna devam ederken şu mısraları mırıldanır: "Bir bahar akşamı rastladım size". Bu sözler usta bestekâr Selahattin Pınar'ın uduna nağme olur:

Bir bahar akşamı rastladım size
Sevinçli bir telaş içindeydiniz
Derinden bakınca gözlerinize
Neden başınızı öne eğdiniz?

İçimden uyanan eski bir arzu
Dedi ki yıllardır aradığın işte bu
Şimdi soruyorum büküp boynumu
Daha önceleri neredeydiniz?


Hazırlayan: 1012 Sultan Aysu KÜLEKÇİ, 9-E

Kaynaklar:

http://www.diyarinsesi.org/haber/bir-bahar-aksami-rastladim-size-40477.htm

Ünlü Öğretmenler: Esad, Mahmud

ESAD, Mahmud

Mahmud Esad Efendi (d. 1856 - ö. 1918) Osmanlı Hukukçusu, yazar ve devlet adamı. 1856 yılında Seydişehir’de doğmuştur. Bazı kaynaklara göre doğum yeri Sandıklı’dır. Seydişehirli Kadı Mehmed Efendi’nin oğludur. Rüştiye öğrenimini İstanbul’da tamamladıktan sonra Fatih Medresesinde ve Menşe-i Muallimîn-i Askeriye Okulunda matematik, fizik, astronomi dersleri okudu. Yine İstanbul’da hukuk öğrenimi gördü. Gülhane Rüştiyesi'nde Türkçe öğretmenliği yaptığı sırada, 1885’te İzmir Bidayet Mahkemesi Başkanlığı’na atandı. Bu görevinin yanı sıra İzmir İdadisinde fizik, kimya ve geometri dersleri verdi. 1896’da Maliye Nezareti Hukuk Müşaviri olarak İstanbul’a döndü. Mekteb-i Hukuk’ta mecelle ve hukuk tarihi, Mekteb-i Mülkiye’de devletler hukuku, İktisat ve İlahiyat Medresesi’nde hukuk, din ve iktisat dersleri verdi. 1908’de İkinci Meşrutiyet’in ilanından sonra Maliye Nezareti Müsteşarlığı, Defter-i Hakanî (Tapu ve Kadastro) Nazırlığı ve Adliye Nazır Vekilliği yaptı. 1911’de İstanbul Kadastro Memurları Mektebinin açılmasına öncülük etti. 1914’te Şura-yı Devlet (Danıştay) Tanzimat Dairesi Reisi oldu. Aynı sene İstanbul Darülfünûnu’nda ilk defa kadın hukuku derslerine girdi. Isparta milletvekilliği yaptı. Son zamanlarında Mekteb-i Kubat’ta (Kadastro Okulu) devletler hukuku dersleri verdi.
Türkiye’deki kadastronun temelleri Defter-i Hakanî (Tapu ve Kadastro) Nazırı Mahmud Esad Efendi zamanında çıkarılan 1912 tarihli Emvali Gayrimenkulenin Tahdit ve Tahriri Hakkında Kanun-u Muvakkat adlı yasayla atılmıştır. Kadastro uygulamasıyla ilgili çalışmaları ilk kez Mahmud Esad Efendi yaptırmıştır.
Hukukçuluğunun yanı sıra alim ve yazar olan Mahmud Esad Efendi’nin İslam hukuku, din, iktisat ve devletler hukukuna dair pek çok yazılı eseri bulunmaktadır. Bunlardan, 1891 yılında basılan ve İzmir İdadisinde ders kitabı olarak okutulan Telhis-i Usûl-u Fıkıh adlı eseri ile 1924 yılında basılan Tarih-i Dîn-i İslâm adlı eseridir.

Hazırlayan: 431 Mehmet ŞİMŞEK, 10-E



Ünlü Öğretmenler: Günaltay, Şemsettin

GÜNALTAY, Şemsettin

Şemsettin Günaltay (d. 1883Kemaliye – ö. 19 Ekim 1961İstanbul), Türkiye Cumhuriyeti'nin 8. başbakanı, tarihçi ve eski Türk Tarih Kurumu başkanı.
Şemsettin Günaltay, Lozan Üniversitesi Doğa Bilimleri bölümünden mezun oldu. Yurda dönünce çeşitli liselerde müdürlük yaptı ve bu sırada tanıştığı Ziya Gökalp’ın etkisiyle Türk tarihini araştırmaya başladı. Şemseddin Günaltay İzmir Atatürk Lisesinde önce öğretmen olarak çalıştı. Ulum-ı edebiye, mevalid, hesab, fizik, Türkçe, hıfz-ı sıhha derslerine girdi. 1912-1913 yıllarında müdür olarak görev yaptı. 1914’te Darülfünun’daki ıslahat çalışmaları sırasında Edebiyat Fakültesi Türk tarihi ve İslam kavimleri tarihi profesörü, daha sonra da İlahiyat Fakültesi dekanı oldu. 1914-1918 yılları arasında Osmanlı Meclis-i Mebusanı Ertuğrul Sancağı’ndan Bilecik mebusu seçilerek Meclis-i Mebusan’a girdi ve Meclis dağılana kadar bu görevde kaldı.
Bir süre İstanbul Belediye Meclisi’nde üyelik ve başkan vekilliği de yapan Günaltay, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nde görev aldı. II.(ara seçim), III., IV., V., VI. ve VII. Dönem Sivas, IX. Erzurum milletvekilliği yapan Şemsettin Günaltay, 1949’da Hasan Saka’nın istifası üzerine başbakanlığa getirilmiş ve Demokrat Parti iktidarına kadar bu görevini sürdürmüştü. CHP İstanbul il başkanlığı ve 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra Kurucu Meclis Cumhuriyet Halk Partisi Temsilciliği (6 Ocak 1961 - 25 Ekim 1961) de yapan Günaltay, 1961’de İstanbul milletvekili seçildi, ancak göreve başlayamadan öldü. 1941’den ölümüne dek Türk Tarih Kurumunun başkanlığını yapmıştır.
Şemsettin Günaltay, 19 Ekim 1961 tarihinde Ortaköy Şifa Yurdu’nda prostat kanserinden öldü. Cenazesi İstanbul Üniversitesinde yapılan bir törenden sonra vasiyeti üzerine Ankara'da Cebeci Asri Mezarlığı’nda kızının yanında toprağa verildi.

Eserleri

Zulmetten Nura (1915)
Hurafattan Hakikata (1916)
İslam Dini Tarihi (1924)
Fennin En Son Keşfiyâtından (1910)
Tarih-i Edyan (1922)
Mufassal Türk Tarihi (1922-24)
Felsefe-i Ulâ, İsbat-ı Vacib ve Ruh Nazariyeleri (1923)
Maziden Atiye (1923)
Müntehap Kıraat (1923)
İslâm’da Tarih ve Müverrihler (1923-26)

Hazırlayan: Ali TÜRKSEVEN

Kaynaklar:

http://www.forumacil.com/cumhuriyet-tarihi/375896-cumhuriyet-doneminde-yetismis-tarihci.html

Ünlü Öğretmenler: Haşim, Ahmet

HAŞİM, Ahmet

1884’te Bağdat’ta doğmuştur. 1897’de Bağdat'tan İstanbul'a gelerek Galatasaray Lisesine girdi. İçe dönük ve hayalci bir çocuktu. Yaşlandıkça, daha da duyarlı ve alıngan oldu. İlk şiirlerini okul sıralarında yayımladı. Galatasaray'ı 1907'de bitirdi. Önce Reji İdaresi'nde çalıştı. Sonra Fransızca öğretmeni olarak İzmir Atatürk Lisesine gitti. Bir süre İzmir’de kaldıktan sonra İstanbul’a döndü ve Maliye Bakanlığı çevirmeni oldu. Bu arada Birinci Dünya Savaşı'na katıldı. Savaş bitince bir süre, Osmanlı Bankasında çalıştıktan sonra, Güzel Sanatlar Akademisine, estetik ve mitoloji öğretmeni olarak girdi. Bir yandan da şiirler yazıyor ve yayımlıyordu.

YENİ BİR ŞİİR ANLAYIŞI

1921'de, o zamana kadar yazdığı bütün şiirleri Göl Saatleri adlı bir kitapta topladı. Bu arada bir süre Paris'e gitti. Piyale adlı ikinci kitabını Paris dönüşünde yayımladı. Ahmet Haşim'in şiirleri o güne kadar alışılagelen şiir biçimlerinin hiç birine benzemediği için, yayımlandığı sırada büyük tartışmalara yol açıyordu. Bu tartışmalara verdiği cevapta Haşim, şiiri ve şairi şöyle tanımlıyordu: “Şiir bir hikâye değil, sessiz bir şarkıdır. Şair de, ne bir gerçek habercisidir, ne güzel konuşan bir insan, ne de bir kanun koyucu. Şiirin dili, düzyazı gibi, anlaşılmak için değil, duyulmak için oluşmuş, müzikle söz arasında, sözden çok müziğe yakın, arabulucu bir dildir. “ Bu savunmasıyla Haşim, sembolizm yanlısı bir şair olduğunu açıklıyordu.

Ahmet Haşim, bu yeni şiir anlayışıyla kendinden sonra gelen, Ahmet Hamdi Tanpınar,  Cahit Sıtkı Tarancı gibi birçok önemli Türk şairini etkiledi. Haşim'in, şiirlerinden başka, düzyazıları da vardır.
4 Haziran 1933’te İstanbul’da öldü.

ESERLERİ

Şiirler: Göl Saatleri, Piyale. Düzyazıları: Bize Göre, Gurabahane-i Laklakan, Frankfurt Seyahatnamesi.

Hazırlayan: 134 Jülide GÜLER, 10-E

Kaynaklar:


Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi Dergisi 24 (2008)
http://www.izalev.com/content/view/12/28/





Merdiven
Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak
Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak

Sular sarardı yüzün perde perde solmakta
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta

Eğilmiş arza kanar muttasıl kanar güller
Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller
Sular mı yandı neden tunca benziyor mermer

Bu bir lisan-ı hafidir ki ruha dolmakta
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta

Ahmet Haşim

Ünlü Öğretmenler: Nevzat, Tevfik

NEVZAT, Tevfik

(İzmir, İkiçeşmelik 1865 - 19 Mart 1905 Adana)

İzmir'in ilk Türk avukatı Tevfik Nevzat'tır. Tevfik Nevzat ile Halit Ziya Uşaklıgil 1884'te Edebi dilde ilk Türk dergisi olan Nevruz dergisini, 1886'da da Hizmet gazetesini çıkarttı. Halit Ziya Uşaklıgil ilk romanlarını bu gazetede yayımladı. 5 Kasım 1886’da  kurulan ve adı Hizmet Gazetesi olan gazetenin tüm sorumluluğunu Tevfik Nevzat ve Halit Ziya Uşaklıgil üstlenir. Bu sırada ikisi de İzmir İdadisinde öğretmendir.
Halit Ziya Uşaklıgil, Nevruz dergisi ile ilgili olarak hatıralarını topladığı ‘’Kırk Yıl’’ isimli eserinde bazı bilgiler vermektedir. Henüz on sekiz on dokuz yaşlarında üç genç bir edebiyat mecmuası çıkarıyorlar ve adı “Nevruz” (İlk sayı: 13 Mart 1884). Dergisinin adının Nevruz olması ile ilgili olarak Tevfik Nevzat'la ilgili olarak yapılan bir çalışmada şu satırlar yer almaktadır: “Tevfik Nevzat ve iki dostu için, dergiyi çıkarmak önlenemez bir arzu haline gelince bir Nevruz günü, mesirede bulunmak üzere Manisa'ya gittiklerinde, ‘Herillo’nun Gazinosu’ nda yapmış oldukları bir edebi sohbet esnasında, fikirlerinin neşri için bir mecmua çıkarmaya karar verirler ve o günün hatırasına bu mecmuanın adı Nevruz olur.”

              Tevfik Nevzat İzmir'deki her türlü yenilik hareketlerini ve fikir cereyanlarını, gençleri teşvik sureti ile desteklemiştir.

FELSEFECİ ZİYA SOMAR'IN PORTRESİ yazısından alıntı:
Zeki Arıkan ve Nezahat Somar'ın kaleminden...

Ziya Somar, İzmir'in fikir hayatında ilk anlamlı ve kapsamlı dönüm noktası olarak burada ilk Türk dergisi Nevruz'un çıkışını temel almaktadır. 13 Mart 1884 tarihinde ilk sayısı çıkan Nevruz, Somar'ın anlatımıyla: "Üç Türk gencinin, basit ve ufak birkaç sahife halinde ortaya attıkları bu Risale, vücudunun cılız, çelimsiz kalıbı içinde, ilk baş veren bir ihtiyacın tereddüt ve korkudan silkinişi idi". Bu üç Türk genci, Halit Ziya, Tevfik Nevzat ve Bıçakçızade Hakkı idi. Somar, Nevruz'un çıkışını ve bu üç Türk gencinin çabalarını İzmir'in bir silkinişi, bir uyanışı olarak değerlendirmektedir.

"Şüphesiz ki İzmir'i tarihi boyunca Avrupa sermayesinin bir hinterlandı ve bir (mahreç) noktası görmeye alışmış, İzmir'in hayatını, ancak Kordonboyu'nu şişiren mal çuvallarının ve taşıyan insan sırtlarının sayısı içinde görerek, onda Türk varlığının geniş vatan dairesini çeviren büyük ve (bölünmez) bütünlüğünden apayrı bir (parça) görmeye varmış dünkü (Osmanlı) ve dünkü (müstemleke ehli) için, bu parçada tükenmiş her (fikir) yerini bulmayan ve yatağını şaşıran, acıklı bir israf ayağıydı ve bu fikirle kaybolan her insan, eksilmiş bir kuvvet, dışarıya akamamış bir (ziyan) ve bu toprakta kalmış bir (tortu) idi". İşte sözü edilen bu üç genç İzmir'in bu yazgısını, bu ruhunu değiştirmek gibi yüksek bir sorumluluk duygusuyla yola çıkmışlardı. Sözün kısası bu "birkaç zekâ, kendi varlıklarının müstakil duygusuyla bu (hazır mal)ları memleket tezgâhında yapmaya, onları bozarak burada yeniden (imal) etmeğe kalktılar: Avrupa tesiri, İzmir'de olduğu gibi sürülecek malların açık ve kolay bir (pazarı) olmaktan, işte bu birkaç zekânın kuvvetiyle kurtuluyor ve bu pazar yerinde, bir şehrin düşünen, istenen, yaratan, yapan has (deha)sı yükseliyordu.

Ziya Somar, bu konuda ilk çalışması olan Yakın Çağların Fikir ve Edebiyat Tarihimizde İzmir başlıklı eserinde, ilk (hüdayinabit) zekâlar olarak nitelendirdiği gençlerin, eserleriyle neler verdiklerini göstermek istemiş, "üstünde sayısız Rumca, Ermenice, Yahudice, Fransızca gazetelerin... gezdiği bu vatan köşesinde Türkçe yazıp okuyacakların hak ve şereflerini tutmak ve yürütmek için" giriştikleri savaşımı anlatmaya çalışmıştır.

Yakın Çağların Fikir ve Edebiyat Tarihimizde İzmir, Halit Ziya'nın ölümünden üç ay önce gün ışığına çıktı. İzmir'de ilk fikir hareketinin öncülerinden olan Halit Ziya, ilerlemiş yaşına, yorgun vücuduna ve gözlerinin rahatsızlığına karşın bu "kitabın cazibesine sürüklenerek onu birkaç hamlede" okudu ve sevincini Somar'a yazdığı bir mektupta (26 Haziran 1944 tarihli) şu sözlerle dile getirdi: "Ne azim bir sabır işi başarmışsınız. Yarım asırdan fazla gerilere doğru giderek eski yazıların arasında üşenmez bıkmaz bir araştırma seyranı yapmışsınız. Bu yalnız bir sabır işinden ibaret değil; bulduğunuz şeyleri fikrinizin nüfuzu ateşinde döküp onlardan birer halka yapmış ve bu halkaları birbirine kenetleyerek bütün o çağı ihata ederek sımsıkı bağlayarak bir zincir vücuda getirmişsiniz. Adeta Servet-i Fünun, Edebiyat-ı Cedide ilk panayırını İzmir'de bulmuştur".
1886 yılında Halit Ziya ve Tevfik Nevzat, Hizmet gazetesini çıkardılar. Bu gazetenin imtiyazı alınırken Ahenk'in de imtiyazı alınmıştı. Nitekim 1896 tarihinde de Ahenk yayına girmiş, bunu bir yıl sonra Bıçakçızade'nin sorumlu müdürlüğünde çıkarılan haftalık İzmir gazetesi izlemiştir.
Bu ilk dergi ve gazetelere dayanarak İkinci Meşrutiyet'e kadar uzanan süreç içinde İzmir'in fikir hayatını inceleyen Ziya Somar şu sonuçlara varmıştır: Bu devirde çıkan gazete ve dergilerde ekonomi, edebiyat, dil ve hatta politika noktasından ortaya atılmış her fikir şu ya da bu etkinin çeviri, aktarma yollu fentazist bir sergilemesini yapmaktan çok daha farklı bir duyuşun ifadesi olmuş, herhangi bir şöhret ve muvaffakiyet düşkünlüğü üstünde daha derin bir isteğin memleketten olmak ve memleket için olmak ihtiyacının doğrudan bir anlatımı olmaya çalışmıştır.

              Öte yandan eğitim sorunları bu gazetelerin sayfalarında oldukça önemli bir yer tutmaktadır. Ancak, İkinci Meşrutiyet'ten sonra eğitim tarihimize giren birtakım kavram ve terimlerin bilinmediği bir sırada eğitimin türlü sorunları, yöntemleri gazetelerde tartışılmış ve 1900'de İzmir'de kurulan Darülirfan'da pedagojik sistemden uzak olmakla birlikte, çocukları eski devirlerin mahalle mektebi sıralarından kurtarılmaya çalışılmıştır. Yabancı şirketlere karşı sermayenin gücünü savunan ve bunun için de yerli kaynakların birleştirilmesini ortaya atan ekonomik görüşler, İzmir gazetelerinde bilinçli olarak ileri sürülmüştür. Aynı zamanda Türk kooperatifçilik tarihinde ancak İkinci Meşrutiyet'le filizlenen kooperatif fikri, köy bakkalları yoluyla İzmir'de ortaya çıkmıştır. Türk romancılığının gelişmesinde de bu ilk İzmir gazeteleri seçkin bir yer tutmaktadır. Ülkenin "asırlık ve müzmin" bir derdi olan dil kaygısı, başka yerlerde daha çok sistemci ve profesyonel iddia ve tartışmaların çemberi içinde yürümeye uğraşırken, davayı daha yakın ve günlük zorunluluk ve gereksinimler ortasında duyan, onu her türlü teknik dışından ayrı bir toplum fikri içinde ele alan, sonra da bilimin ve nesnel yargıların çevresinde işlemeye çalışan bir sade Türkçe akımı bütün yönleriyle İzmir basınında tartışılmıştır.
              Fikir ve Edebiyat Tarihimizde İzmir'in ikinci cildini Tevfik Nevzat oluşturmaktadır. Bu eser de hiç şüphesiz, "kendi fikir ve kendi insanlarımızın hayat ve tarihlerini aramak" yolunda atılmış soylu bir adımdır. Tevfik Nevzat'ın 1865 yılında İkiçeşmelik'te başlayan Paris'e kadar uzanan sürgünlerle geçen ve Adana'da bir kuyuda son bulan yaşamı, Somar'ın derin araştırmasıyla bize sunulmaktadır. Belirtmeye gerek yok ki Somar'ın eseri kuru bir biyografi, bir hal tercümesi değildir. Tevfik Nevzat'ın ve onun çevresinde yer alanların Türk fikir hayatındaki rolleri bütün ayrıntılarıyla ortaya konulmaktadır. Halit Ziya'nın İstanbul'a gitmesinden, diğer arkadaşlarının da birer birer İzmir'in hayatından çekilmesinden sonra İzmir'deki büyük fikir boşluğunu tek başına Tevfik Nevzat doldurmuştur. Somar'ın anlatımıyla "bu şehrin o sessiz ve içten dehası Tevfik Nevzat, iki gazetesine (Hizmet ve Ahenk) dayanarak ve zekâ ile iradesinin hiçbir fırsatını esirgemeksizin bütün kalbi, ruhu, aşk ve imanı ile bu dehasını mert başı üstünde yükseltmekten bir an geri durmayacaktır". Aynı şekilde İzmir'in bu ilk hürriyet çocuğu, bir taraftan kendi iradesiyle doğruluğu avukatlık mesleğinde ve ancak ecnebi adlarının doldurduğu bir piyasa üstüne, bir kabiliyeti ile yükselecek; diğer taraftan da bu genç ve taze kuvveti durmadan bu taşra talihi içinde yıkarak, onun, bir müstemlekeden bir vatan yapmaya doğrulmuş sert iradesini zapt etmek isteyen nice düşman hislerin şerefsiz oyunlarına göğüs germeye mecbur olacaktı". 

              Kitabın ilk bölümlerinde, Tevfik Nevzat'a gelinceye kadar İzmir'deki fikir hareketleri üzerinde bir kez daha fakat oldukça ayrıntılı bir biçimde durulmaktadır. Bundan sonra Tevfik Nevzat'ın ilk çağları, ilk mücadeleleri, ilk sürgün günleri incelenmektedir. Ailesinden sağladığı belgeler, kitabın özgün yapısına ayrı bir katkıda bulunmaktadır. Somar'ın bu eserde ayrıntılı olarak üzerinde durduğu önemli bir konu da 1900-1901 yıllarında İzmir'in fikir hayatında olağanüstü bir verim ve kaynaşma dönemine işaret eden dil tartışmalarıdır. Gerçekten bu yıllarda İzmir bir dil hareketinin en önemli merkezlerinden biri durumuna gelmiştir. Çünkü Tevfik Nevzat, sürgün olarak gönderildiği Bitlis'ten bağışlanarak İzmir'e döndüğü zaman burada sürgüne gönderilmiş iki kişiyle tanıştı. Bunlardan biri Cumhuriyet döneminde Edirne mebusu olan Mehmet Şeref, diğeri de Türkçü Necip idi. Uzun ve çileli bir mahkûmiyet devresini Edirne'de bitiren Mehmet Necip, sonunda avf-ı şahaneye uğramış ve İzmir'de ikamete memur edilmişti. Şeref Bey de ondan bir süre önce İzmir'e gelmiş ve Ahenk gazetesinde sığınacak bir yer bulmuştu. İşte İzmir'in fikir çevresinde önemli bir yer tutmaya başlayan bütün gençler, dil sorununu bütün kökleri, bütün nedenleriyle enine boyuna tartışmışlardır. Bu tartışmaların bütün ayrıntılarını Somar'ın araştırmasıyla öğreniyoruz.
Tevfik Nevzat'ın dost ve arkadaş çevresinde Şair Eşref de önemli bir yer tutmaktadır. Eşref'in Nevzat'a karşı nasıl bir içtenlik ve güven duygusuyla bağlı bulunduğu anlaşılıyor. "Nevzat kalem ehli, gönül ehli bir İzmirlidir." sözü Eşref'indir.

              Ziya Somar'ın Fikir ve Edebiyat Tarihimizde İzmir'i daha başka araştırmalarla tamamlamayı tasarladığına şüphe yoktur. Böylece İzmir'in kültürel mirası bir bütün halinde ortaya çıkacaktı. Nitekim, dizinin üçüncü kitabını Türkçü Necip ve İzmir'de İçtimai Hareketler oluşturacaktı. Öte yandan Tevfik Nevzat'ın yazıları ve fikir cephesini ele alan bir araştırmanın da planı verilmektedir.
***

Tevfik Nevzat Bey'den İzmir Saat Kulesi yapımına 05 Osmanlı Lirası yardım
Kışla meydanında yapımına girişilen Çeşmeli Saat Kulesinin inşaatına ilişkin bütün teknik unsurlar belirlenmiş ve çalışmalar hız kazanmış ve Vilâyet makamı inşaatın düzenli biçimde sürdürülmesi amacıyla, inşaatı bir yapımcıya devretmeye karar vermiş ve 30 Ocak 1901 tarihinde; 1901 Cülûs töreninden evvel teslim etmek, bütün masraflar kendisine ait olmak üzere 1700 Osmanlı Lirası karşılığında, projenin müellifi Mühendis Mösyö Raymond Pere’ye ihale etmiştir.
İnşaat masrafının artmaya başlaması üzerine Valilik, kaynak arayışı içine girer ve halkın katılımının sağlanacağı bir yardım kampanyası başlatır. Kısa denecek bir zaman dilimi içinde İzmir ahalisi 1500 lira yardım yapacaklarına dair kayıtlarını yaptırmışlar ve bu meblağın 1052 lirası tahsil edilerek, Osmanlı Bankası İzmir şubesine yatırılmıştır. İzmir basını ise yardım kampanyasına katılan kişilerin isimlerini ve verdikleri meblağı art arda -herhalde katkısı belirli bir rakamın üzerinde olanları- yayımlamıştır. Tevfik Nevzat Bey de gazetede ismi yayınlananlar arasında yer almıştır.


Bir sanat haberi:
Antalya Büyükşehir Belediye Tiyatrosu, gala heyecanı yaşıyor. Sezonun 2 oyunundan biri olan “Heccav Yahut Şair Eşref’in Esrarengiz Maceracı”, 23 Kasım Cuma günü saat 20.00’de ABT sahnesinde izleyiciyle buluşacak. Prof. Dr. Semih Çelenk’in yazdığı ve yönettiği “Heccav”da hiciv ustası Şair Eşref’in 1902 yılında arkadaşları Tevfik Nevzat ve Hafız İsmail ile bir fesat şebekesi kurdukları şüphesiyle tutuklanmaları sonrasında yaşanan olaylar konu ediliyor. Maceraya bir tuhaflık katılıyor ve Eşref düşünde günümüze doğru geliniyor. “Şair Eşref, 2012 yılında yaşasaydı ne olurdu? Başına ne gelirdi ve Şair Eşref bugün için neler düşünürdü?” Bu soruların peşine düşen ve soruları eğlenceli bir biçimde yanıtlamaya çalışan oyunun, dekor tasarımı da Semih Çelenk tarafından yapıldı. Müfit Kayacan, Murat Ercanlı, Talat Turhan Türkeli, Mete Orhan, Hüseyin Yirik, Erdal Gürcan, Mustafa Doğan Ayhan, Recep Kamiloğlu ve Seyfi Satmaz’ın rol aldığı, ışık tasarımı Özgür Dokuyucu’ya, kostüm tasarımı ise Gizem Karasu’ya ait olan oyunun galası, 23 Kasım 2012 Cuma günü saat 20.00’de Antalya Büyükşehir Belediye Tiyatrosu sahnesinde gerçekleşecek.

Hazırlayan: 443 Beyza Nur Dilber, 10-E

Kaynaklar:

Ünlü Öğretmenler: Onay, Ahmet Talat



ONAY, Ahmet Talat

1885’te Çankırı’nın Perdedar mahallesinde doğdu. Babası öğretmen Numan Efendi, annesi Afife Hanım’dır. Temmuz 1911’de Ayşe Hanımla evlendi. Nilüfer, Orhan, Onay, Ülker’in babasıdır. Dört çocuğu da art arda öldü.

İlköğrenimini Çankırı’da yaptı. İdadinin orta kısmını Temmuz 1905’te okudu. 1905-1907’de Kastamonu idadisine devam etti. Son sınıfı Ankara’da okuyup Temmuz 1907’de mezun oldu. Kasım 1910’da İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesini bitirdi. Sicilinde Fransızca ve Farsça bildiği yazılıdır.

Kasım 1910’da açılan sınava katılarak Kastamonu Sultanisi Edebiyat ve Felsefe öğretmenliğine atandı. Ekim 1912’de Kastamonu Sultanisi Tarih Öğretmenliği Vekilliğine, 14 Ekim 1914’te İzmir Sultanisi Edebiyat ve Felsefe Öğretmenliğine atandı. Eylül 1917’de takdirname aldı. Aralık 1917’de Hilali İnas Sultanisi Edebiyat Öğretmenliğine getirildi. İzmir’in Yunanlılar tarafından işgal olunacağı gece halkı ayaklanmaya çağıran beyannameyi tanzim ile Anadolu Matbaasında bastırdığı ve “Reddi İlhak Cemiyeti” imzasıyla telgraflar çeken komitede bulunduğu, işgal günü çatışmaya girdiği iddiasıyla Yunan Divanı harbine verildi. Başvurusu üzerine, Kasım 1919’da Kastamonu Sultanisi Edebiyat ve Felsefe Öğretmenliğine atandı. Temmuz 1920’de Zonguldak Maarif Müdürlüğü, Temmuz 1921’de Bolu Maarif Müdürlüğü, Ekim 1922’de Ankara Maarif Müdürlüğü, Mart 1923’te, isteği üzerine yeniden Bolu Maarif Müdürlüğü görevleri verildi.
12 Ağustos 1923'te 2. Dönem Çankırı milletvekili seçilir. Ahmet Talat bundan sonra 4. ve 7. dönemlerde Çankırı, 5. ve 6. dönemlerde Giresun milletvekili seçilir.
Özel hayatında acılar çekmiş bir insandır Ahmet Talat. Dört çocuğunu da çeşitli hastalıklar nedeniyle kaybeder. Son dönem yazın hayatında bu acıların etkisi ağır basmaktadır.
22 Eylül 1956'da öldü.

Yapıtları:

Âşık Dertli: Bolu 1928.
Halk Şiirlerinin Şekil ve Nev'i, İstanbul 1928. (Cemal Kurnaz tarafından yeniden yayınlandı)
Çankırı Şairleri, Cilt I, Çankırı, 1931; Cilt II, Çankırı 1933.
Türk Şiirlerinin Vezni, İstanbul, 1933. (Cemal Kurnaz tarafından yeniden yayınlandı)
Âşık Tokatlı Nuri, Çankırı 1933.
Dâstân-ı Ahmet Haramî, Çankırı 1933.
Sarı Çiğdemler (Şiirler), Hazırlayan: Cemal Kurnaz, İstanbul 1993.
Eski Türk Edebiyatında Mazmunlar ve İzahı, Hazırlayan: Cemal Kurnaz, Ankara 1992.
Milli Mücadele Yazıları, Hazırlayan: Cemal Kurnaz-Şefika Kurnaz, İstanbul 1995.

Hazırlayan: 443 Beyza Nur Dilber, 10-E

Kaynaklar:

http://www.cansaati.org
http://tr.wikipedia.org/wiki/Ahmet_Talat_Onay