Emekli PTT Müdürü
Mehmet Hilmi ile ev kadını Naciye Hanımın oğlu. 1938’de Niğde’nin Bor ilçesinde
doğdu. İzmir Tınaztepe İlkokulu, Karataş Ortaokulu ve İzmir Atatürk
Lisesinden mezun oldu. A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesinin Maliye/İktisat Bölümünü
(1962) bitirdi. Gazeteciliğe öğrenciyken (1960) Cumhuriyet’te başladı. Kurucu
Mecliste parlamento muhabirliğinden sonra ekonomi ve maliye konularında
uzmanlaştı. Türkiye’de Cumhuriyet Gazetesinde ilk kez haftalık ekonomi
sayfasını hazırladı. Daha sonra Dış Siyasa Muhabirliği yaptı. Reuters Ajansının
Türkiye Bürosunu Ankara’da (1972) açtı. Gazetecilikten ayrılarak (1974)
yerleştiği Bodrum’da AK-TUR Sitesinin Müdürü olarak altı yıl turizmle uğraştı.
1980’de mesleğe dönünce Milliyet Gazetesinin Atina Temsilciliği
görevini dört yıl, Ankara Bürosu Haber Müdürlüğünü iki yıl, New York
Temsilciliğini bir yıl sürdürdü. Atina ve New York’ta TRT muhabirliği yaptı.
New York’taki üç yıl serbest gazetecilik döneminde bir yıl AA’nın muhabirliğini
de yaparken, çeşitli Amerikan dergilerinde kapak konusu olan araştırmaları
yayınlandı.
Çin Halk Cumhuriyeti’ne Kültür İhtilalinden önce giden (1965) ilk Türk gazetecilerinden biri oldu. Varşova Paktı ülkelerinin (1968) Çekoslovakya’yı, İsrail’in (1982) Lübnan’ı işgalini izledi.
Türkiye’de Cumhuriyet’e (1990) döndü. İki yıl Cumhuriyet’in Genel Yayın Yönetmenliği görevini (1992-94) yaptı. Haftalık “Kavşak” kösesinde Türkiye’nin dış siyaseti, dış ekonomik ilişkileri ve ayrıca tarihsel, kültürel ve dinsel mirasın korunması konularında yazılar yazdı, araştırmalar yaptı. Bu arada “Antik & Dekor Dergisi”nde sanat, Amerikan Archaeology ve İtalyan Archeo dergilerinde arkeoloji, çeşitli yabancı dergi ve gazetelerde değişik konularda makale ve röportajları yayınlandı. Ödül getiren iki araştırmasından TV belgeseli yapıldı.
Türkiye’deki mesleki örgütlerinde çeşitli görevlerde bulundu. Uluslararası Gazeteciler Federasyonu’nda (FIJ), Yönetim Kurulunda bir yıl Türkiye’yi, Başkanlık Divanında altı yıl Avrupa’yı temsil etti.
İki yıllık vatan hizmetini Bulgaristan sınırında Hacılar Karakolunda tamamladı. Buradaki üstün hizmetlerinden dolayı 5. Kolordu Komutanlığı, basarı şildi ile ödüllendirilen (1967) ilk yedek subay oldu.
Özellikle Beş Yıllık Plan, Uyuşturucu Kaçakçılığı konularındaki araştırmaları ile çeşitli basın ödülleri aldı, ayrıca değişik tarihlerde “Yılın Gazetecisi” seçildi. Sedat Simavi Basın Ödülü (1990) ile onurlandırıldı. Abdi İpekçi Barış Ödülünü Atina ve İstanbul’da alan tek kişi oldu. ABD’de yayınlanan bir araştırması “Ulusal Dergi Editörleri” ödülüne aday gösterildi. Ege Bölgesi Rotary Kulüpleri ortaklaşa olarak 1993-94 ödülünü, Ankara Or - An Rotary Kulübünün 1998 Mesleki Hizmet Ödülünü, Türk Seyahat Acenteleri Birliği 1999 başarı ödülünü aldı.
Boğaziçi Üniversitesince Onursal Doktor Unvanı (1996) ile ödüllendirildi.
Çin Halk Cumhuriyeti’ne Kültür İhtilalinden önce giden (1965) ilk Türk gazetecilerinden biri oldu. Varşova Paktı ülkelerinin (1968) Çekoslovakya’yı, İsrail’in (1982) Lübnan’ı işgalini izledi.
Türkiye’de Cumhuriyet’e (1990) döndü. İki yıl Cumhuriyet’in Genel Yayın Yönetmenliği görevini (1992-94) yaptı. Haftalık “Kavşak” kösesinde Türkiye’nin dış siyaseti, dış ekonomik ilişkileri ve ayrıca tarihsel, kültürel ve dinsel mirasın korunması konularında yazılar yazdı, araştırmalar yaptı. Bu arada “Antik & Dekor Dergisi”nde sanat, Amerikan Archaeology ve İtalyan Archeo dergilerinde arkeoloji, çeşitli yabancı dergi ve gazetelerde değişik konularda makale ve röportajları yayınlandı. Ödül getiren iki araştırmasından TV belgeseli yapıldı.
Türkiye’deki mesleki örgütlerinde çeşitli görevlerde bulundu. Uluslararası Gazeteciler Federasyonu’nda (FIJ), Yönetim Kurulunda bir yıl Türkiye’yi, Başkanlık Divanında altı yıl Avrupa’yı temsil etti.
İki yıllık vatan hizmetini Bulgaristan sınırında Hacılar Karakolunda tamamladı. Buradaki üstün hizmetlerinden dolayı 5. Kolordu Komutanlığı, basarı şildi ile ödüllendirilen (1967) ilk yedek subay oldu.
Özellikle Beş Yıllık Plan, Uyuşturucu Kaçakçılığı konularındaki araştırmaları ile çeşitli basın ödülleri aldı, ayrıca değişik tarihlerde “Yılın Gazetecisi” seçildi. Sedat Simavi Basın Ödülü (1990) ile onurlandırıldı. Abdi İpekçi Barış Ödülünü Atina ve İstanbul’da alan tek kişi oldu. ABD’de yayınlanan bir araştırması “Ulusal Dergi Editörleri” ödülüne aday gösterildi. Ege Bölgesi Rotary Kulüpleri ortaklaşa olarak 1993-94 ödülünü, Ankara Or - An Rotary Kulübünün 1998 Mesleki Hizmet Ödülünü, Türk Seyahat Acenteleri Birliği 1999 başarı ödülünü aldı.
Boğaziçi Üniversitesince Onursal Doktor Unvanı (1996) ile ödüllendirildi.
Türkiye’nin tarihsel ve
kültürel mirasının korunması ve kaçırılan eserlerin geri getirilmesi konusunda
yıllarca süren araştırma ve çalışmalar yaptı. Bunlar arasında “Karun Hazinesi”
ile “Elmalı Definesi” önde gelir. Tarihsel, kültürel ve dinsel mirasın
korunması konusunda Roma’da yapılan uluslararası UNIDROIT toplantılarına
katılan Türk Heyetinde Dışişleri Bakanlığı Danışmanı olarak bulundu. Kültür
Bakanlığı ona dört kez şükran plaketi verdi. Hava fotoğrafçısı Orhan Durgut’un
fotoğrafları ve Özgen Acar’ın metinleri ile yayınlanmış “Anadolu Antik
Tiyatroları” adında bir albüm kitabı yayınlanmıştır.
Evli ve bir erkek çocuk sahibidir.
Evli ve bir erkek çocuk sahibidir.
Hazırlayan: 4 Serhat Deniz ÇABUK, 10-E
Bir yazı:
125. Yıl!
Perşembe günü
çekilecek Milli Piyango’dan bilet almışsanız üzerinde sarı bir bina resmi ve “125. yıl” yazısını
görmüşsünüzdür. O bina yalnız İzmir’i değil tüm Türkiye’yi de eğiten bir lise
binasıdır. Adı da “İzmir Atatürk Lisesi”dir. Bu“tarihsel” liseye kısaca göz atalım!
1888 yılında, günümüz
Vilayet Konağı’nın yanında adliye binasında “5 yıllık idadi mektebi” olarak 120 öğrenci
ile eğitime başladı. İlk müdür, tarih ve coğrafya öğretmeni Abdurrahman Bey idi. 1890’da 7
yıla çıkarıldı. İlginç rastlantı “29 Ekim” 1910’da “sultani (lise)” oldu.
Yunanların İzmir’i işgalinde eğitime kapatıldı, adliye binası olarak kullanıldı. Manisa Sardes kazısından ABD’ye “Nev York Metropolitan Sanat Müzesi’ne(MET)” kaçırılacak sandıklar dolusu Lidya yapıtlarına depoluk yaptı.
Ünlü ressam, arkeolog, müzeci Osman Hamdi Bey’in ölümü üzerine yerine İstanbul Arkeoloji Müzeleri’ne müdür olan küçük kardeşi Halil Ethem Eldem kaçırılan yapıtların peşine düştü.
Osmanlı’nın son günlerinde başladığı bu çabası olumlu sonuçlandı, yapıtlar 1924’te Türkiye’ye döndü. Ayrıca, İzmir’de Amerikan Konsolosluğu kasasındaki sikkelere de el koydu. Bir anlamda, MET’e karşı ilk Karun savaşını kazandı.
Piyango biletindeki sarı bina o tarihlerde Rum kızlarına okul olarak inşa edilmişti. Cumhuriyet döneminde yeniden açılan okulda Halit Ziya Uşaklıgil, Ahmet Haşim, Mahmut Esat Bozkurt, Selim Sırrı Tarcan, Mustafa Rahmi, Ahmet Adnan Saygun, Şükrü Saracoğlu gibi ünlüler öğretmenlik yaptılar. Hatta Saygun, Süleyman Sevgel’in şu güftesini lisenin marşı olarak besteledi:
“Bizim kalbimiz ilim ateşiyle doludur
Biz bağlıyız gönülden sevgili lisemize
Bugün tuttuğumuz yol, inkılabın yoludur
Yarının ümitleri genç nesil derler bize
Bize iman veriyor hür vatanın hür sesi
Ebediyyen var olsun İzmir Atatürk Lisesi
Nurlu mefküremize lise hayat veriyor.
İlim bizim aşkımız, Türklük bizim şanımız
Gideceğimiz yolu Gazi’miz gösteriyor.
Yaşasın Türk milleti, yaşasın vatanımız.
Bize iman veriyor hür vatanın hür sesi
Ebediyyen var olsun İzmir Atatürk Lisesi.”
Adı sonradan İzmir Erkek Lisesi, İzmir Birinci Erkek Lisesi ve 1942’de de İzmir Atatürk Lisesi olarak değiştirildi. Lisenin adını aldığı ve “inkılabı yolunda”ilerleme kararındaki öğrencilere Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 1 Şubat 1931 yılında matematik dersi verdi.
1993’te “Yabancı Dil Ağırlıklı Lise” olan okul, 1997’de “Anadolu Lisesi’ne”dönüştürüldüyse de “Anadolu” sözcüğünün adında kullanılmaması uygun görüldü.
Arkası İzmir Fuarı’na bakan bina için, öğrencilik yıllarımızda ilginç bir şaka yapılırdı! Dört yol kavşağının bir köşesindeki binanın karşısında “Kız Enstitüsü”, onun da yanında “Nikâh Dairesi” vardı, kavşağı ise “Doğum Evi” tamamlardı!
Yunanların İzmir’i işgalinde eğitime kapatıldı, adliye binası olarak kullanıldı. Manisa Sardes kazısından ABD’ye “Nev York Metropolitan Sanat Müzesi’ne(MET)” kaçırılacak sandıklar dolusu Lidya yapıtlarına depoluk yaptı.
Ünlü ressam, arkeolog, müzeci Osman Hamdi Bey’in ölümü üzerine yerine İstanbul Arkeoloji Müzeleri’ne müdür olan küçük kardeşi Halil Ethem Eldem kaçırılan yapıtların peşine düştü.
Osmanlı’nın son günlerinde başladığı bu çabası olumlu sonuçlandı, yapıtlar 1924’te Türkiye’ye döndü. Ayrıca, İzmir’de Amerikan Konsolosluğu kasasındaki sikkelere de el koydu. Bir anlamda, MET’e karşı ilk Karun savaşını kazandı.
Piyango biletindeki sarı bina o tarihlerde Rum kızlarına okul olarak inşa edilmişti. Cumhuriyet döneminde yeniden açılan okulda Halit Ziya Uşaklıgil, Ahmet Haşim, Mahmut Esat Bozkurt, Selim Sırrı Tarcan, Mustafa Rahmi, Ahmet Adnan Saygun, Şükrü Saracoğlu gibi ünlüler öğretmenlik yaptılar. Hatta Saygun, Süleyman Sevgel’in şu güftesini lisenin marşı olarak besteledi:
“Bizim kalbimiz ilim ateşiyle doludur
Biz bağlıyız gönülden sevgili lisemize
Bugün tuttuğumuz yol, inkılabın yoludur
Yarının ümitleri genç nesil derler bize
Bize iman veriyor hür vatanın hür sesi
Ebediyyen var olsun İzmir Atatürk Lisesi
Nurlu mefküremize lise hayat veriyor.
İlim bizim aşkımız, Türklük bizim şanımız
Gideceğimiz yolu Gazi’miz gösteriyor.
Yaşasın Türk milleti, yaşasın vatanımız.
Bize iman veriyor hür vatanın hür sesi
Ebediyyen var olsun İzmir Atatürk Lisesi.”
Adı sonradan İzmir Erkek Lisesi, İzmir Birinci Erkek Lisesi ve 1942’de de İzmir Atatürk Lisesi olarak değiştirildi. Lisenin adını aldığı ve “inkılabı yolunda”ilerleme kararındaki öğrencilere Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 1 Şubat 1931 yılında matematik dersi verdi.
1993’te “Yabancı Dil Ağırlıklı Lise” olan okul, 1997’de “Anadolu Lisesi’ne”dönüştürüldüyse de “Anadolu” sözcüğünün adında kullanılmaması uygun görüldü.
Arkası İzmir Fuarı’na bakan bina için, öğrencilik yıllarımızda ilginç bir şaka yapılırdı! Dört yol kavşağının bir köşesindeki binanın karşısında “Kız Enstitüsü”, onun da yanında “Nikâh Dairesi” vardı, kavşağı ise “Doğum Evi” tamamlardı!
***
Dönemimizde çok
değerli öğretmenlerden dersler aldık. Tümü ışıklar içinde yücesinler… Yalnızca,
bugün yaşayanlardan biriyle ilginç bir anıma yer vereceğim.
Birinci sınıfta, arkadaşım Cumhur Ertekin ve Alphan Eroğlu ile “Dilimiz”adıyla duvar gazetesi çıkararak, Türkçeye özen gösterilmesine çaba harcıyorduk. Edebiyat öğretmenimiz ise 2 yıl önce üniversiteden mezun Talat Tekin… Gazetemizi beğeniyor, destekliyordu.
Demokrat Parti’nin ilk yıllarındayız. Öğretmenimizi “komünist” diye İzmir dışına sürdüler, izini kaybettik. Aradan 18 yıl geçmişti. ABD’nin Berkeley Üniversitesi’ni gazeteci olarak ziyaret ediyordum.
Üniversitenin ilginç bir saat kulesi var. Tepesine asansörle çıkılıyor. Asansörcü yaşlı bir kişi… Nereli olduğumu sordu. Türk olduğumu söyleyince,“Bizde bir Türk profesör var. Tanıyor musun” diye ikinci sorusunu yöneltti. Profesörün adını söyleyince şaşırdım… Profesör, lisedeki edebiyat öğretmenim “Kıl” Talat idi.
Kendisini buldum. Beni yemeğe götürdü. Türkiye’den ayrılarak 1961’de bu üniversiteye gelmiş, “Orhun Yazıtları” konusunda doktora yapmış, profesör olmuştu. Türkiye’nin değerini bilmediği öğretmenimize Amerikan üniversitesi sahip çıkmıştı.
Cumhur, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi nöroloji profesörü oldu, anabilim dalı başkanlığı yaptı. Bir ara 147’ler arasında üniversiteden uzaklaştırıldı. O dönemde yayımladıkları, bugün meslektaşlarının temel başvuru kitaplarıdır.
Tıp okuyanlardan ve İngilizce dersinde (ara sıra) kopya çektiğim İstemi Nalbantgil de kardiyoloji profesörü ve anabilim dalı başkanı oldu. Aşkın Karadayı ise Çukurova Tıp Fakültesi nöroşirürji profesörlüğüne yükseldi, bir yıl önce aramızdan ayrıldı. Tıp insanı olan öteki arkadaşlarım Erman Sungur KBB, Erol Salk ise iç hastalıkları uzmanlığını seçtiler. Erdoğan Altuğlu ileYıldırım Bingöl ziraat mühendisi oldular.
O yıllarda tıp fakültelerine, Siyasal Bilgiler’e ve Teknik Üniversite’ye sınavla giriliyordu. Öteki fakültelere gidip kayıt yaptırmak yeterliydi. Alphan, inşaat yüksek mühendisi oldu, yıllarca Türkiye İşçi Partisi’nde görev yaptı. Bir yıl sıra arkadaşım olan, İstanbul ile OHAL valilikleri de yapan Hayri Kozakçıoğlu gibi SBF sınavına başvuran hepimiz kazandık.
Bir başka nokta ise lisemizin izci oymağı İzmir’in en ünlüsüydü. Kültür ve Turizm bakanlığı da yapan Alev Coşkun sınıfça benden önce olmasına karşın, ben “oymak beyi” idim… Oymağımızın adını mı sordunuz? Söyleyeyim:“Ergenekon! (Cumhuriyet gazetesi, 7 Mayıs 2013)
Birinci sınıfta, arkadaşım Cumhur Ertekin ve Alphan Eroğlu ile “Dilimiz”adıyla duvar gazetesi çıkararak, Türkçeye özen gösterilmesine çaba harcıyorduk. Edebiyat öğretmenimiz ise 2 yıl önce üniversiteden mezun Talat Tekin… Gazetemizi beğeniyor, destekliyordu.
Demokrat Parti’nin ilk yıllarındayız. Öğretmenimizi “komünist” diye İzmir dışına sürdüler, izini kaybettik. Aradan 18 yıl geçmişti. ABD’nin Berkeley Üniversitesi’ni gazeteci olarak ziyaret ediyordum.
Üniversitenin ilginç bir saat kulesi var. Tepesine asansörle çıkılıyor. Asansörcü yaşlı bir kişi… Nereli olduğumu sordu. Türk olduğumu söyleyince,“Bizde bir Türk profesör var. Tanıyor musun” diye ikinci sorusunu yöneltti. Profesörün adını söyleyince şaşırdım… Profesör, lisedeki edebiyat öğretmenim “Kıl” Talat idi.
Kendisini buldum. Beni yemeğe götürdü. Türkiye’den ayrılarak 1961’de bu üniversiteye gelmiş, “Orhun Yazıtları” konusunda doktora yapmış, profesör olmuştu. Türkiye’nin değerini bilmediği öğretmenimize Amerikan üniversitesi sahip çıkmıştı.
Cumhur, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi nöroloji profesörü oldu, anabilim dalı başkanlığı yaptı. Bir ara 147’ler arasında üniversiteden uzaklaştırıldı. O dönemde yayımladıkları, bugün meslektaşlarının temel başvuru kitaplarıdır.
Tıp okuyanlardan ve İngilizce dersinde (ara sıra) kopya çektiğim İstemi Nalbantgil de kardiyoloji profesörü ve anabilim dalı başkanı oldu. Aşkın Karadayı ise Çukurova Tıp Fakültesi nöroşirürji profesörlüğüne yükseldi, bir yıl önce aramızdan ayrıldı. Tıp insanı olan öteki arkadaşlarım Erman Sungur KBB, Erol Salk ise iç hastalıkları uzmanlığını seçtiler. Erdoğan Altuğlu ileYıldırım Bingöl ziraat mühendisi oldular.
O yıllarda tıp fakültelerine, Siyasal Bilgiler’e ve Teknik Üniversite’ye sınavla giriliyordu. Öteki fakültelere gidip kayıt yaptırmak yeterliydi. Alphan, inşaat yüksek mühendisi oldu, yıllarca Türkiye İşçi Partisi’nde görev yaptı. Bir yıl sıra arkadaşım olan, İstanbul ile OHAL valilikleri de yapan Hayri Kozakçıoğlu gibi SBF sınavına başvuran hepimiz kazandık.
Bir başka nokta ise lisemizin izci oymağı İzmir’in en ünlüsüydü. Kültür ve Turizm bakanlığı da yapan Alev Coşkun sınıfça benden önce olmasına karşın, ben “oymak beyi” idim… Oymağımızın adını mı sordunuz? Söyleyeyim:“Ergenekon! (Cumhuriyet gazetesi, 7 Mayıs 2013)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder