ÖZDİL,
Yılmaz
Yılmaz Özdil 1965′te İzmir’de doğdu. İzmir Atatürk Lisesinin
ardından Ege Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu Gazetecilik bölümünden mezun
oldu. Mesleğe Yeni Asır gazetesinde muhabirlik yaparak başladı. Ardından Fatih
Çekirge’nin genel yayın yönetmenliği yaptığı Star gazetesinin kuruluşunda
bulundu. Star gazetesinden ayrıldıktan sonra Ciner Medya Grubuna geçti. Sabah
gazetesinde köşe yazarlığı ve ATV Haber genel yayın yönetmenliği
görevlerinin üstlendi. ATV ve Sabah’ın TMSF’ye devredilmesinin ardından
Hürriyet gazetesine geçti.
2008 yılında Uğur
Dündar’ın sunduğu Star ana haber bülteninin yayın yönetmenliğini yapmaya
başlayan Özdil, halen Hürriyet’in üçüncü sayfasında yazmakta ve aynı zamanda
Fanatik gazetesi çatısı altında spor yazarlığı da yapmaktadır.
İsim, Şehir, Hayvan
isimli bir kitabı bulunmaktadır.
– Üniversitede
gazetecilik eğitimi aldınız ve isteyerek seçmediniz mi?
Hiç değil. Üniversite sınavına girdiğim dönemde önce tercihleri sıralıyor, sınava giriyordun. Ben de tercihlerimi sıraladım sınava girdim. Yaptığım soru neti Ege Üniversitesi Gazeteciliğe denk geldi.
– İlk tercihiniz neydi?
Boğaziçi, Elektrik. İzmir Atatürk Lisesi ağırlıklı matematik bölümü mezunuyum. Sınıf arkadaşlarımın tamamı Türkiye dereceleri aldılar ve Boğaziçi, ODTÜ, İTÜ gibi üniversitelerin mühendislik bölümlerine girdiler. İzmir Atatürk Lisesi tarihinde matematik okuyup Türkçe ile üniversiteye giren tek öğrenci benim.
– Hayaliniz mühendislikti öyle mi?
Hiçbir hayalim yoktu aslında. Matematik dersini çok kolay yapardım, hâlâ da öyleyim. Çalışmadan geçer puan alabiliyordum. Sosyal dersler zor geldiği için matematiğe girdim. Gazetecilik yapmaya başlayınca gördüm ki gazetecilik aslında sosyal bilimlere ait bir iş değil. Daha çok sosyal bilimlerden gelen insanlar gazeteciliğe yöneliyor. Halbuki haber dediğimiz hadise bana göre bir matematik. Yazının ve haberin bir mimarisi var... Elimde sihirli bir değnek olsa gazetecilerin tamamını analitik zekâya sahip mühendislik ve fen bilimlerinden gelen insanlardan seçerdim. Eğer böyle olsaydı, gazetelerin ve televizyonların durumu bugün çok daha iyi olurdu. (Akşam gazetesi, Gülay Altan, 27.11.2011)
Hiç değil. Üniversite sınavına girdiğim dönemde önce tercihleri sıralıyor, sınava giriyordun. Ben de tercihlerimi sıraladım sınava girdim. Yaptığım soru neti Ege Üniversitesi Gazeteciliğe denk geldi.
– İlk tercihiniz neydi?
Boğaziçi, Elektrik. İzmir Atatürk Lisesi ağırlıklı matematik bölümü mezunuyum. Sınıf arkadaşlarımın tamamı Türkiye dereceleri aldılar ve Boğaziçi, ODTÜ, İTÜ gibi üniversitelerin mühendislik bölümlerine girdiler. İzmir Atatürk Lisesi tarihinde matematik okuyup Türkçe ile üniversiteye giren tek öğrenci benim.
– Hayaliniz mühendislikti öyle mi?
Hiçbir hayalim yoktu aslında. Matematik dersini çok kolay yapardım, hâlâ da öyleyim. Çalışmadan geçer puan alabiliyordum. Sosyal dersler zor geldiği için matematiğe girdim. Gazetecilik yapmaya başlayınca gördüm ki gazetecilik aslında sosyal bilimlere ait bir iş değil. Daha çok sosyal bilimlerden gelen insanlar gazeteciliğe yöneliyor. Halbuki haber dediğimiz hadise bana göre bir matematik. Yazının ve haberin bir mimarisi var... Elimde sihirli bir değnek olsa gazetecilerin tamamını analitik zekâya sahip mühendislik ve fen bilimlerinden gelen insanlardan seçerdim. Eğer böyle olsaydı, gazetelerin ve televizyonların durumu bugün çok daha iyi olurdu. (Akşam gazetesi, Gülay Altan, 27.11.2011)
Şükrü Saracoğlu
“Fenerbahçeli
Başbakan stadyumda ıslıklanınca‚ insanın aklına ister istemez‚ öbür
Fenerbahçeli Başbakan geliyor. Şükrü
Saracoğlu. Fenerbahçeli değilim. Fanatik Göztepeliyim. Göztepe’m Süper Lige
çıkana kadar da‚ kalbim Trabzon ve Bursa için atar. Ancak‚ Şükrü Saracoğlu’na
özel ilgim ve saygım vardır. Çünkü‚ hemşehrimdir‚ İzmir milletvekilidir‚
övünmek gibi olmasın‚ diplomasını onurla taşıdığım İzmir Atatürk Lisesi
mezunudur. Üstelik‚ İzmir işgal edilince‚ o sırada yurtdışında bulunmasına
rağmen‚ bana ne birader‚ ordakiler düşünsün diyeceğine‚ yük gemisinin ambarına
kaçak olarak binip‚ koşa koşa İzmir’e gelen‚ Ege dağlarında vuruşan‚ Millî Mücadele
kahramanıdır. Adam gibi adamdır. VIP tribününde siyasileri‚ bürokratları‚
çoluklarını çocuklarını görünce‚ aklıma hep o gelir. Bizzat oğlunun anlattığı
şu hatıra‚ hafızama mıh gibi çakılmıştır:
Sene 1942. Babam
Başbakan. Üstelik‚ Fenerbahçe Başkanı. Ankara’dayız‚ Fenerbahçe’nin Ankara’da
maçı var. Kardeşim ve dayımla birlikte maça gitmek istiyoruz ama‚ havamız olsun
diye bizi babamın götürmesini istiyoruz. Babamdan çekindiğimiz için de
söyleyemiyoruz‚ anneme söylüyoruz. Annem babama iletiyor‚ çocukları maça götür
diye. Babam peki diyor. Hep birlikte Başbakanlık makam aracına biniyoruz‚ stada
geliyoruz. Şeref Tribününe oturup maçı en güzel yerden seyredeceğimizi
düşünürken... Babam şoföre sesleniyor‚ şurada dur diyor‚ cüzdanından para çıkarıyor‚
dayıma veriyor‚ sonra da‚ haydi çocuklar gişenin önüne geldik‚ gidin biletinizi
alın diyor! Bu hatırayı defalarca okumama rağmen‚ her okuduğumda tüylerim diken
diken olur. Başbakan... Fenerbahçe Başkanı... Avanta yok diyor. Evladına
bile... Parasını ödeyeceksin! Hazır‚ Başbakan mevzuuna girmişken‚ son günlerin
popüler konusu içkiye de girelim bari:
Şükrü Saracoğlu
1946 seçiminden sonra‚ kendisini milletvekili seçen İzmir halkına teşekkür
etmek için‚ doğum yeri Ödemiş’e gidiyor‚ yanında oğlu var. Masa donatılıyor‚
haliyle rakı‚ bira servisi yapılıyor. Başbakan bira içiyor. Oğlu gazoz içiyor.
Ödemiş Belediye Başkanı “Evladım‚ yaşın 18’den büyük‚ niye hâlâ gazoz
içiyorsun?” diye soruyor. Başbakanın oğlu “Babamın bira içtiği masada‚ bana
gazoz içmek düşer.” diyor‚ saygısını göstermek için. Bunu duyan Başbakan‚
garsona sesleniyor hemen‚ “Delikanlı‚ benim birayı kaldır‚ bir duble rakı getir.”
diyor! Yani... Rakı içiyorum‚ sen de rakının bir altı‚ birayı içebilirsin demek
istiyor. Hoşgörüye bak‚ zerafete bak... Bir de bugün yaşananlara bak! Peki ya
polis meselesi? Siyasiler tarafından adeta maşa olarak kullanılan‚ taraftara
saldırtılan polis? Gene‚ oğlunun hatıralarından aktarıyorum:
Başbakan Saracoğlu‚
Ankara’da Siyasal Bilgiler Fakültesinin balosuna gidiyor. Müzik çalıyor. Bir
genç kız‚ Başbakanın yanına yaklaşıyor‚ dansa davet ediyor‚ Başbakan
reddediyor‚ kız fena halde bozuluyor‚ masasına dönüyor. 2-3 dakika sonra‚
Başbakan kalkıyor‚ o genç kızın yanına gidiyor‚ “Benimle dans eder misiniz
lütfen?” diyor! Herkes şaşırıyor. Başbakan gülümsüyor‚ “Dansa erkek kaldırır.”
diyor. Başbakanın ayağına gidip dansa kaldırdığı o genç kız‚ sonradan‚ Türkiye
Cumhuriyetinin ilk kadın emniyet müdürü olan Feriha Sanerk’tir. Ve‚ tesadüfe
bakın ki‚ o da İzmirlidir. Demem o ki... Polise insanların gözüne gaz sıksın
diye ferman veren değil‚ kadın polisin ayağına gidecek kadar zarif bir zihniyet
hakimdi bu ülkeye. Eskiden tabii! Hadi oldu olacak‚ bir de ezeli rekabetten
bahsedelim:
Beşiktaş’ın sembolü
İsmet İnönü‚ Cumhurbaşkanı. Fenerbahçe Başkanı Şükrü Saracoğlu‚ Başbakan.
Toplantıya oturuyorlar. Birkaç saat sonra‚ Fenerbahçe’nin maçı var Ankara’da.
İsmet İnönü‚ toplantıyı başlatırken‚ salonu kahkahadan kırıp geçiren espriyi
patlatıyor: Arkadaşlar acele edelim‚ toplantıyı çabuk bitirelim‚ Saracoğlu maça
yetişecek!”
Bitirmeden‚ şunu
ilave etmezsek olmaz: Yıllar geçiyor‚ başkanlar değişiyor‚ bir gün Kadıköy’de
maç var gene. Fenerbahçe Başkanı Faruk Ilgaz stada giriş yapmak için geliyor. O
sırada‚ bilet kuyruğunda bekleyen‚ yaşı hayli ilerlemiş‚ bastonlu bir
beyefendiye takılıyor gözü. Dikkatlice bakıyor. O da ne? Şükrü Saracoğlu...
Yıllar geçiyor ama‚ evladına bile avanta vermeyen Başbakanın zihniyeti aynı
kalıyor. Bilet kuyruğunda bekleyen Saracoğlu‚ yalvar yakar‚ adeta zorla şeref tribününe
çıkarılıyor‚ zorla! Ateşten gömleği giymiş‚ Millî Mücadelede kan ve barutla
yoğrulmuş‚ boğazından haram lokma geçmemiş‚ milletin-kulübün çıkarlarını
ailesinden‚ kendinden önce tutmuş adamlardı onlar. Adam gibi adamlardı.” (Yılmaz Özdil, İsim Şehir Hayvan, Doğan
Kitap, 2011, ss. 415-417)
Hazırlayan:
388 Sevgi Hande GASER, 10-E
Kaynaklar:
Yılmaz Özdil, İsim Şehir Hayvan, Doğan
Kitap, 2011, ss. 415-417
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder