23 Temmuz 2013 Salı

Ünlü Öğretmenler: Nevzat, Tevfik

NEVZAT, Tevfik

(İzmir, İkiçeşmelik 1865 - 19 Mart 1905 Adana)

İzmir'in ilk Türk avukatı Tevfik Nevzat'tır. Tevfik Nevzat ile Halit Ziya Uşaklıgil 1884'te Edebi dilde ilk Türk dergisi olan Nevruz dergisini, 1886'da da Hizmet gazetesini çıkarttı. Halit Ziya Uşaklıgil ilk romanlarını bu gazetede yayımladı. 5 Kasım 1886’da  kurulan ve adı Hizmet Gazetesi olan gazetenin tüm sorumluluğunu Tevfik Nevzat ve Halit Ziya Uşaklıgil üstlenir. Bu sırada ikisi de İzmir İdadisinde öğretmendir.
Halit Ziya Uşaklıgil, Nevruz dergisi ile ilgili olarak hatıralarını topladığı ‘’Kırk Yıl’’ isimli eserinde bazı bilgiler vermektedir. Henüz on sekiz on dokuz yaşlarında üç genç bir edebiyat mecmuası çıkarıyorlar ve adı “Nevruz” (İlk sayı: 13 Mart 1884). Dergisinin adının Nevruz olması ile ilgili olarak Tevfik Nevzat'la ilgili olarak yapılan bir çalışmada şu satırlar yer almaktadır: “Tevfik Nevzat ve iki dostu için, dergiyi çıkarmak önlenemez bir arzu haline gelince bir Nevruz günü, mesirede bulunmak üzere Manisa'ya gittiklerinde, ‘Herillo’nun Gazinosu’ nda yapmış oldukları bir edebi sohbet esnasında, fikirlerinin neşri için bir mecmua çıkarmaya karar verirler ve o günün hatırasına bu mecmuanın adı Nevruz olur.”

              Tevfik Nevzat İzmir'deki her türlü yenilik hareketlerini ve fikir cereyanlarını, gençleri teşvik sureti ile desteklemiştir.

FELSEFECİ ZİYA SOMAR'IN PORTRESİ yazısından alıntı:
Zeki Arıkan ve Nezahat Somar'ın kaleminden...

Ziya Somar, İzmir'in fikir hayatında ilk anlamlı ve kapsamlı dönüm noktası olarak burada ilk Türk dergisi Nevruz'un çıkışını temel almaktadır. 13 Mart 1884 tarihinde ilk sayısı çıkan Nevruz, Somar'ın anlatımıyla: "Üç Türk gencinin, basit ve ufak birkaç sahife halinde ortaya attıkları bu Risale, vücudunun cılız, çelimsiz kalıbı içinde, ilk baş veren bir ihtiyacın tereddüt ve korkudan silkinişi idi". Bu üç Türk genci, Halit Ziya, Tevfik Nevzat ve Bıçakçızade Hakkı idi. Somar, Nevruz'un çıkışını ve bu üç Türk gencinin çabalarını İzmir'in bir silkinişi, bir uyanışı olarak değerlendirmektedir.

"Şüphesiz ki İzmir'i tarihi boyunca Avrupa sermayesinin bir hinterlandı ve bir (mahreç) noktası görmeye alışmış, İzmir'in hayatını, ancak Kordonboyu'nu şişiren mal çuvallarının ve taşıyan insan sırtlarının sayısı içinde görerek, onda Türk varlığının geniş vatan dairesini çeviren büyük ve (bölünmez) bütünlüğünden apayrı bir (parça) görmeye varmış dünkü (Osmanlı) ve dünkü (müstemleke ehli) için, bu parçada tükenmiş her (fikir) yerini bulmayan ve yatağını şaşıran, acıklı bir israf ayağıydı ve bu fikirle kaybolan her insan, eksilmiş bir kuvvet, dışarıya akamamış bir (ziyan) ve bu toprakta kalmış bir (tortu) idi". İşte sözü edilen bu üç genç İzmir'in bu yazgısını, bu ruhunu değiştirmek gibi yüksek bir sorumluluk duygusuyla yola çıkmışlardı. Sözün kısası bu "birkaç zekâ, kendi varlıklarının müstakil duygusuyla bu (hazır mal)ları memleket tezgâhında yapmaya, onları bozarak burada yeniden (imal) etmeğe kalktılar: Avrupa tesiri, İzmir'de olduğu gibi sürülecek malların açık ve kolay bir (pazarı) olmaktan, işte bu birkaç zekânın kuvvetiyle kurtuluyor ve bu pazar yerinde, bir şehrin düşünen, istenen, yaratan, yapan has (deha)sı yükseliyordu.

Ziya Somar, bu konuda ilk çalışması olan Yakın Çağların Fikir ve Edebiyat Tarihimizde İzmir başlıklı eserinde, ilk (hüdayinabit) zekâlar olarak nitelendirdiği gençlerin, eserleriyle neler verdiklerini göstermek istemiş, "üstünde sayısız Rumca, Ermenice, Yahudice, Fransızca gazetelerin... gezdiği bu vatan köşesinde Türkçe yazıp okuyacakların hak ve şereflerini tutmak ve yürütmek için" giriştikleri savaşımı anlatmaya çalışmıştır.

Yakın Çağların Fikir ve Edebiyat Tarihimizde İzmir, Halit Ziya'nın ölümünden üç ay önce gün ışığına çıktı. İzmir'de ilk fikir hareketinin öncülerinden olan Halit Ziya, ilerlemiş yaşına, yorgun vücuduna ve gözlerinin rahatsızlığına karşın bu "kitabın cazibesine sürüklenerek onu birkaç hamlede" okudu ve sevincini Somar'a yazdığı bir mektupta (26 Haziran 1944 tarihli) şu sözlerle dile getirdi: "Ne azim bir sabır işi başarmışsınız. Yarım asırdan fazla gerilere doğru giderek eski yazıların arasında üşenmez bıkmaz bir araştırma seyranı yapmışsınız. Bu yalnız bir sabır işinden ibaret değil; bulduğunuz şeyleri fikrinizin nüfuzu ateşinde döküp onlardan birer halka yapmış ve bu halkaları birbirine kenetleyerek bütün o çağı ihata ederek sımsıkı bağlayarak bir zincir vücuda getirmişsiniz. Adeta Servet-i Fünun, Edebiyat-ı Cedide ilk panayırını İzmir'de bulmuştur".
1886 yılında Halit Ziya ve Tevfik Nevzat, Hizmet gazetesini çıkardılar. Bu gazetenin imtiyazı alınırken Ahenk'in de imtiyazı alınmıştı. Nitekim 1896 tarihinde de Ahenk yayına girmiş, bunu bir yıl sonra Bıçakçızade'nin sorumlu müdürlüğünde çıkarılan haftalık İzmir gazetesi izlemiştir.
Bu ilk dergi ve gazetelere dayanarak İkinci Meşrutiyet'e kadar uzanan süreç içinde İzmir'in fikir hayatını inceleyen Ziya Somar şu sonuçlara varmıştır: Bu devirde çıkan gazete ve dergilerde ekonomi, edebiyat, dil ve hatta politika noktasından ortaya atılmış her fikir şu ya da bu etkinin çeviri, aktarma yollu fentazist bir sergilemesini yapmaktan çok daha farklı bir duyuşun ifadesi olmuş, herhangi bir şöhret ve muvaffakiyet düşkünlüğü üstünde daha derin bir isteğin memleketten olmak ve memleket için olmak ihtiyacının doğrudan bir anlatımı olmaya çalışmıştır.

              Öte yandan eğitim sorunları bu gazetelerin sayfalarında oldukça önemli bir yer tutmaktadır. Ancak, İkinci Meşrutiyet'ten sonra eğitim tarihimize giren birtakım kavram ve terimlerin bilinmediği bir sırada eğitimin türlü sorunları, yöntemleri gazetelerde tartışılmış ve 1900'de İzmir'de kurulan Darülirfan'da pedagojik sistemden uzak olmakla birlikte, çocukları eski devirlerin mahalle mektebi sıralarından kurtarılmaya çalışılmıştır. Yabancı şirketlere karşı sermayenin gücünü savunan ve bunun için de yerli kaynakların birleştirilmesini ortaya atan ekonomik görüşler, İzmir gazetelerinde bilinçli olarak ileri sürülmüştür. Aynı zamanda Türk kooperatifçilik tarihinde ancak İkinci Meşrutiyet'le filizlenen kooperatif fikri, köy bakkalları yoluyla İzmir'de ortaya çıkmıştır. Türk romancılığının gelişmesinde de bu ilk İzmir gazeteleri seçkin bir yer tutmaktadır. Ülkenin "asırlık ve müzmin" bir derdi olan dil kaygısı, başka yerlerde daha çok sistemci ve profesyonel iddia ve tartışmaların çemberi içinde yürümeye uğraşırken, davayı daha yakın ve günlük zorunluluk ve gereksinimler ortasında duyan, onu her türlü teknik dışından ayrı bir toplum fikri içinde ele alan, sonra da bilimin ve nesnel yargıların çevresinde işlemeye çalışan bir sade Türkçe akımı bütün yönleriyle İzmir basınında tartışılmıştır.
              Fikir ve Edebiyat Tarihimizde İzmir'in ikinci cildini Tevfik Nevzat oluşturmaktadır. Bu eser de hiç şüphesiz, "kendi fikir ve kendi insanlarımızın hayat ve tarihlerini aramak" yolunda atılmış soylu bir adımdır. Tevfik Nevzat'ın 1865 yılında İkiçeşmelik'te başlayan Paris'e kadar uzanan sürgünlerle geçen ve Adana'da bir kuyuda son bulan yaşamı, Somar'ın derin araştırmasıyla bize sunulmaktadır. Belirtmeye gerek yok ki Somar'ın eseri kuru bir biyografi, bir hal tercümesi değildir. Tevfik Nevzat'ın ve onun çevresinde yer alanların Türk fikir hayatındaki rolleri bütün ayrıntılarıyla ortaya konulmaktadır. Halit Ziya'nın İstanbul'a gitmesinden, diğer arkadaşlarının da birer birer İzmir'in hayatından çekilmesinden sonra İzmir'deki büyük fikir boşluğunu tek başına Tevfik Nevzat doldurmuştur. Somar'ın anlatımıyla "bu şehrin o sessiz ve içten dehası Tevfik Nevzat, iki gazetesine (Hizmet ve Ahenk) dayanarak ve zekâ ile iradesinin hiçbir fırsatını esirgemeksizin bütün kalbi, ruhu, aşk ve imanı ile bu dehasını mert başı üstünde yükseltmekten bir an geri durmayacaktır". Aynı şekilde İzmir'in bu ilk hürriyet çocuğu, bir taraftan kendi iradesiyle doğruluğu avukatlık mesleğinde ve ancak ecnebi adlarının doldurduğu bir piyasa üstüne, bir kabiliyeti ile yükselecek; diğer taraftan da bu genç ve taze kuvveti durmadan bu taşra talihi içinde yıkarak, onun, bir müstemlekeden bir vatan yapmaya doğrulmuş sert iradesini zapt etmek isteyen nice düşman hislerin şerefsiz oyunlarına göğüs germeye mecbur olacaktı". 

              Kitabın ilk bölümlerinde, Tevfik Nevzat'a gelinceye kadar İzmir'deki fikir hareketleri üzerinde bir kez daha fakat oldukça ayrıntılı bir biçimde durulmaktadır. Bundan sonra Tevfik Nevzat'ın ilk çağları, ilk mücadeleleri, ilk sürgün günleri incelenmektedir. Ailesinden sağladığı belgeler, kitabın özgün yapısına ayrı bir katkıda bulunmaktadır. Somar'ın bu eserde ayrıntılı olarak üzerinde durduğu önemli bir konu da 1900-1901 yıllarında İzmir'in fikir hayatında olağanüstü bir verim ve kaynaşma dönemine işaret eden dil tartışmalarıdır. Gerçekten bu yıllarda İzmir bir dil hareketinin en önemli merkezlerinden biri durumuna gelmiştir. Çünkü Tevfik Nevzat, sürgün olarak gönderildiği Bitlis'ten bağışlanarak İzmir'e döndüğü zaman burada sürgüne gönderilmiş iki kişiyle tanıştı. Bunlardan biri Cumhuriyet döneminde Edirne mebusu olan Mehmet Şeref, diğeri de Türkçü Necip idi. Uzun ve çileli bir mahkûmiyet devresini Edirne'de bitiren Mehmet Necip, sonunda avf-ı şahaneye uğramış ve İzmir'de ikamete memur edilmişti. Şeref Bey de ondan bir süre önce İzmir'e gelmiş ve Ahenk gazetesinde sığınacak bir yer bulmuştu. İşte İzmir'in fikir çevresinde önemli bir yer tutmaya başlayan bütün gençler, dil sorununu bütün kökleri, bütün nedenleriyle enine boyuna tartışmışlardır. Bu tartışmaların bütün ayrıntılarını Somar'ın araştırmasıyla öğreniyoruz.
Tevfik Nevzat'ın dost ve arkadaş çevresinde Şair Eşref de önemli bir yer tutmaktadır. Eşref'in Nevzat'a karşı nasıl bir içtenlik ve güven duygusuyla bağlı bulunduğu anlaşılıyor. "Nevzat kalem ehli, gönül ehli bir İzmirlidir." sözü Eşref'indir.

              Ziya Somar'ın Fikir ve Edebiyat Tarihimizde İzmir'i daha başka araştırmalarla tamamlamayı tasarladığına şüphe yoktur. Böylece İzmir'in kültürel mirası bir bütün halinde ortaya çıkacaktı. Nitekim, dizinin üçüncü kitabını Türkçü Necip ve İzmir'de İçtimai Hareketler oluşturacaktı. Öte yandan Tevfik Nevzat'ın yazıları ve fikir cephesini ele alan bir araştırmanın da planı verilmektedir.
***

Tevfik Nevzat Bey'den İzmir Saat Kulesi yapımına 05 Osmanlı Lirası yardım
Kışla meydanında yapımına girişilen Çeşmeli Saat Kulesinin inşaatına ilişkin bütün teknik unsurlar belirlenmiş ve çalışmalar hız kazanmış ve Vilâyet makamı inşaatın düzenli biçimde sürdürülmesi amacıyla, inşaatı bir yapımcıya devretmeye karar vermiş ve 30 Ocak 1901 tarihinde; 1901 Cülûs töreninden evvel teslim etmek, bütün masraflar kendisine ait olmak üzere 1700 Osmanlı Lirası karşılığında, projenin müellifi Mühendis Mösyö Raymond Pere’ye ihale etmiştir.
İnşaat masrafının artmaya başlaması üzerine Valilik, kaynak arayışı içine girer ve halkın katılımının sağlanacağı bir yardım kampanyası başlatır. Kısa denecek bir zaman dilimi içinde İzmir ahalisi 1500 lira yardım yapacaklarına dair kayıtlarını yaptırmışlar ve bu meblağın 1052 lirası tahsil edilerek, Osmanlı Bankası İzmir şubesine yatırılmıştır. İzmir basını ise yardım kampanyasına katılan kişilerin isimlerini ve verdikleri meblağı art arda -herhalde katkısı belirli bir rakamın üzerinde olanları- yayımlamıştır. Tevfik Nevzat Bey de gazetede ismi yayınlananlar arasında yer almıştır.


Bir sanat haberi:
Antalya Büyükşehir Belediye Tiyatrosu, gala heyecanı yaşıyor. Sezonun 2 oyunundan biri olan “Heccav Yahut Şair Eşref’in Esrarengiz Maceracı”, 23 Kasım Cuma günü saat 20.00’de ABT sahnesinde izleyiciyle buluşacak. Prof. Dr. Semih Çelenk’in yazdığı ve yönettiği “Heccav”da hiciv ustası Şair Eşref’in 1902 yılında arkadaşları Tevfik Nevzat ve Hafız İsmail ile bir fesat şebekesi kurdukları şüphesiyle tutuklanmaları sonrasında yaşanan olaylar konu ediliyor. Maceraya bir tuhaflık katılıyor ve Eşref düşünde günümüze doğru geliniyor. “Şair Eşref, 2012 yılında yaşasaydı ne olurdu? Başına ne gelirdi ve Şair Eşref bugün için neler düşünürdü?” Bu soruların peşine düşen ve soruları eğlenceli bir biçimde yanıtlamaya çalışan oyunun, dekor tasarımı da Semih Çelenk tarafından yapıldı. Müfit Kayacan, Murat Ercanlı, Talat Turhan Türkeli, Mete Orhan, Hüseyin Yirik, Erdal Gürcan, Mustafa Doğan Ayhan, Recep Kamiloğlu ve Seyfi Satmaz’ın rol aldığı, ışık tasarımı Özgür Dokuyucu’ya, kostüm tasarımı ise Gizem Karasu’ya ait olan oyunun galası, 23 Kasım 2012 Cuma günü saat 20.00’de Antalya Büyükşehir Belediye Tiyatrosu sahnesinde gerçekleşecek.

Hazırlayan: 443 Beyza Nur Dilber, 10-E

Kaynaklar:

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder