23 Temmuz 2013 Salı

Şair ve Yazarlar: İlhan, Attilâ

İLHAN, Attilâ

İlk Gençlik Yılları
15 Haziran 1925'te Menemen'de doğdu. İlk ve orta eğitiminin büyük bir bölümünü İzmir ve babasının işi dolayısıyla gittikleri farklı bölgelerde tamamladı. İzmir Atatürk Lisesi birinci sınıfındayken mektuplaştığı bir kıza yazdığı Nâzım Hikmet şiirleriyle yakalanmasıyla 1941 Şubat'ında, 16 yaşındayken tutuklandı ve okuldan uzaklaştırıldı. Üç hafta gözetim altında kaldı. İki ay hapiste yattı. Türkiye'de gözaltına alınan ilk lise öğrencisi olan Attilâ İlhan, "O işin prömiyeri bende. 16 yaşındaydım daha. (...) O olaydan sonra damgalı eşek gibi İzmir'de, Karşıyaka'da herkes bizi tanıdı." diye anlatıyor. Türkiye'nin hiçbir yerinde okuyamayacağına dair bir belge verilince, eğitim hayatına ara vermek zorunda kaldı. Danıştay kararıyla, 1944 yılında okuma hakkını tekrar kazandı ve İstanbul Işık Lisesine yazıldı. Lise son sınıftayken amcasının kendisinden habersiz katıldığı CHP Şiir Armağanı'nda Cebbaroğlu Mehemmed şiiriyle ikincilik ödülünü pek çok ünlü şairi geride bırakarak aldı. 1946'ta mezun oldu. İstanbul Hukuk Fakültesine kaydoldu. Üniversite hayatının başarılı geçen yıllarında Yığın ve Gün gibi dergilerde ilk şiirleri yayınlanmaya başladı. 1948'de ilk şiir kitabı Duvar'ı kendi imkânlarıyla yayınladı.





















Paris Yılları
1949 yılında, üniversite ikinci sınıftayken Nâzım Hikmet'i kurtarma hareketine katılmak üzere ilk kez Paris'e gitti. Bu harekette aktif rol oynadı. Fransız toplumu ve orada bulunduğu çevreye ilişkin gözlemleri daha sonraki eserlerinde yer alan birçok karakter ve olaya temel oluşturmuştur. Türkiye'ye geri dönüşünde sıklıkla başı polisle derde girdi. Sansaryan Han'daki sorgulamalar ölüm, tehlike, gerilim temalarının işlendiği eserlerinde önemli rol oynamıştır. Bir kaç kez gözaltına alındı.

İstanbul - Paris - İzmir Üçgeni
1951 yılında Gerçek gazetesinde bir yazısından dolayı kovuşturmaya uğrayınca Paris'e tekrar gitti. Fransa'daki bu dönem Attilâ İlhan'ın Fransızcayı ve Marksizmi öğrendiği yıllardır. 1950'li yılları İstanbul - İzmir - Paris üçgeni içerisinde geçiren Attilâ İlhan, bu dönemde ismini yavaş yavaş Türkiye çapında duyurmaya başladı. Yurda döndükten sonra, Hukuk Fakültesine devam etti. Ancak son sınıfta gazeteciliğe başlamasıyla beraber öğrenimini yarıda bıraktı. Sinemayla olan ilişkisi, yine bu dönemde, 1953'te Vatan gazetesinde sinema eleştirileri yazmasıyla başlar.

Sanatta Çok Yönlülük
1957'de gittiği Erzincan'da askerliğini yaptıktan sonra, tekrar İstanbul'a dönen Attilâ İlhan sinema çalışmalarına ağırlık verdi. On beşe yakın senaryoya Ali Kaptanoğlu adıyla imza attı. Sinemada aradığını bulamayınca, 1960'ta Paris'e geri döndü. Sosyalizmin geldiği aşamaları ve televizyonculuğu incelediği bu dönem, babasının ölmesiyle birlikte yazarın İzmir dönemini başlattı. Sekiz yıl İzmir'de kaldığı dönemde, Demokrat İzmir gazetesinin başyazarlığını ve genel yayın yönetmenliğini yürüttü. Aynı yıllarda, şiir kitabı olarak Yasak Sevişmek ve Aynanın İçindekiler serisinden Bıçağın Ucu yayınlandı. 1968'te evlendi, 15 yıl evli kaldı.
İstanbul'a Dönüş
1973'te Bilgi Yayınevi'nin danışmanlığını üstlenerek Ankara'ya taşındı. Sırtlan Payı ve Yaraya Tuz Basmak 'ı Ankara'da yazdı. 81'e kadar Ankara'da kalan yazar Fena Halde Leman adlı romanını tamamladıktan sonra İstanbul'a yerleşti. İstanbul'da gazetecilik serüveni Milliyet ve Gelişim Yayınları ile devam etti. Bir süre Güneş gazetesinde yazan Attilâ İlhan, 1993-1996 yılları arasında Meydan gazetesinde yazmaya devam etti. 1996 yılından itibaren köşe yazılarını Cumhuriyet gazetesinde sürdürdü. 1970'lerde Türkiye'de televizyon yayınlarının başlaması ve geniş kitlelere ulaşmasıyla beraber Attilâ İlhan da senaryo yazmaya geri dönüş yaptı. Sekiz Sütuna Manşet, Kartallar Yüksek Uçar ve Yarın Artık Bugündür halk tarafından beğeniyle izlenilen diziler oldu.
İlk romanı Sokaktaki Adam yayımlandığında 10 roman yazmıştı. Bunlar hiç gün ışığına çıkmadı. Attilâ İlhan bunun nedenini bir söyleşide şöyle açıklıyor: "... birçok roman yazdım daha önceden. Ama neden yayınlamadım? Çok akıllıca bir sebebi vardı. Çünkü biliyorum ki yazarlar ilk romanlarında kendilerini anlatırlar. O da romancılık değildir. Günlük tutmaktır." (Düşün, Haziran 1996).
Kızkardeşi Çolpan İlhan'ın Sadri Alışık'la evlendiği gün
(20.08.1959)
Roman serüvenine başladığında döneminin öbür yazarları daha çok yerel ve kırsal olayları, kişileri işlerken Attilâ İlhan şehir insanını Türkiye'nin yakın dönem tarihini siyasal, ekonomik ve sosyal yanlarıyla ele alan bir yapı içerisinde işliyordu. Sadece İstanbul, İzmir gibi Türkiye'nin büyük şehirlerini, işlediği dönemin yaşam tarzını, ekonomik ve sosyal sorunlarını kahramanlarının gözüyle yansıtmakla yetinmiyor; aynı zamanda, batı kültürünün Türkiye'ye ne şekilde yansıdığını, olumlu ve olumsuz etkilerini, çizdiği karakterlerle ve Avrupa'daki şehirlerle örtüşen bir yapı içerisinde irdeliyordu.

Hazırlık ve Arayış Dönemi 
Romanda “hazırlık ve arayış dönemi” diye nitelendirilebilecek dönemde, yayımladığı Sokaktaki Adam ve Zenciler Birbirine Benzemez'de yazarın Paris'te yaşadığı yıllara ait deneyimlerinin ve gözlemlerinin karakterlere yansıdığı görülür. Yazıldığı yıllarda Türkiye'deki batılılaşma uğruna toplumdan kopan kişilerin bocalamaları Sokaktaki Adam'da ele alınırken, Zenciler Birbirine Benzemez'de Avrupa'da komünist ve anti-komünist mültecilerle karşılaşan, hayal kırıklığına uğramış bir devrimci anlatılır. Her bölümün farklı bir karakterin ağzından aktarıldığı Sokaktaki Adam, Attilâ İlhan'ın edebiyatımıza getirdiği yeni bir söylem olarak alınabilir. Daha sonraki romanlarında da görüleceği gibi, diyalektik bir yaklaşımla işlenen olaylarda kahramanlar güçlü ve zayıf yanlarıyla okura ulaşır; birbirlerini suçlamaz ve okuyucuda önyargı oluşturmazlar. Attilâ İlhan, Zenciler Birbirine Benzemez için bakın neler diyor: "Kitap 'soğuk savaş'ın en belalı döneminde yazıldı, yayınlandı. Çok ikircikli bir sorunu tartışıyordum. Romanın kahramanı, İstanbul'daki ve Paris'teki 'solcu' çevrelerle düşüp kalkıyor, bunlarla ilişkilerini ve tartışmalarını anlatıyordu, her şeyi olduğu gibi yazmak, romanın yayımlanmasından vazgeçmekle eşitti. Bu bakımdan, içeriğine hafif flu bir hava verdim." Romanın dilinin farklılığını ise yazıldığı dönem içerisinde yoğun Fransızca çalışmasına bağlayan yazar, bazı cümleleri Fransızca düşünüp Türkçe yazmıştır.
Olgunluk dönemi 
Yazarın "olgunluk dönemi" diye tanımlanabilecek edebiyat süreci Kurtlar Sofrası ile başlar. Sokaktaki Adam'da ne istediğini değil, ne istemediğini bilen biri anlatılırken; Zenciler Birbirine Benzemez'de Mehmed-Ali istedikleri ile istemedikleri arasında mütereddit bir karakteri yansıtmaktadır. Oysa Kurtlar Sofrası'nda Mahmud ne istediğini çok iyi bilen bir karakteri çizer. Bu üç romanıyla Attilâ İlhan Türk aydınına farklı açılardan bakar, fikirlerini diyalektik-materyalist bir sentez içinde derleyerek Türkiye için bir sentez önerir- ki sonradan yazdığı yedi kitaplık Aynanın İçindekiler serisi de bu zemine oturmaktadır. Bıçağın UcuSırtlan PayıYaraya Tuz BasmakDersaadet'te Sabah EzanlarıO Karanlıkta BizAllah'ın Süngüleri: Reis Paşa ve Gazi Paşa bu seriyi oluşturan romanlardır. Her romanda yer alan karakterler, Türkiye'nin tarihinde köşe başlarını oluşturmuş dönemlere ayna tutan aydınlardır. Tarihi olaylar, politik ve sosyal dengelerle ele alınır. Birbirleriyle bağlantısı olan karakterlerden her biri bir romanda ön plana çıkar ve olaylar onun gözlemleriyle aktarılır. Bu serinin bütünü irdelendiğinde yine, yazarın Türk aydınına yakın tarihimize bir bakma şansı tanıdığını ve kendi toplumcu-gerçekçi bakış açısıyla önergeler sunduğu görülür.
Ölümü 
Attilâ İlhan ilk kalp krizini 1985 yılında geçirdi. Bu tarihten sonra kardiyolojik sorunları devam eden İlhan'ın 2004'ten itibaren sağlık durumu daha da bozuldu. 11 Ekim 2005'te İstanbul'daki evinde geçirdiği ikinci kalp krizi sonucu hayata veda ettiğinde 80 yaşındaydı.


Şiir Kitapları
Duvar (1948)
Sisler Bulvarı (1954)
Yağmur Kaçağı (1955)
Ben Sana Mecburum (1960)
Belâ Çiçeği (1962)
Yasak Sevişmek (1968)
Tutuklunun Günlüğü (1973)
Böyle Bir Sevmek (1977)
Elde Var Hüzün (1982)
Korkunun Krallığı (1987)
Ayrılık Sevdaya Dahil (1993)
Kimi Sevsem Sensin (2002) 
Romanları 
Sokaktaki Adam (1953)
Zenciler Birbirine Benzemez (1957)
Kurtlar Sofrası (1963/64)
Bıçağın Ucu (1973)
Sırtlan Payı (1974)
Yaraya Tuz Basmak (1978)
Fena Halde Leman (1980)
Dersaadet’te Sabah Ezanları (1981)
Haco Hanım Vay (1984)
O Karanlıkta Biz (1988)
Gezi, Deneme, Anı Kitapları
Abbas Yolcu (1957)
Hangi Sol (1971)
Gerçekçilik Savaşı (1980)
Hangi Atatürk (1981)
Batı’nın Deli Gömleği (1982)
İkinci Yeni Savaşı (1983)
Sağım Solum Sobe (1985)
Yanlış Kadınlar Yanlış Erkekler (1985)
Ulusal Kültür Savaşı (1986)
Ödülleri
1946 CHP Şiir Yarışması İkinciliği: Cebbaroğlu Mehemmed        
1974 Türk Dil Kurumu Şiir Ödülü: Tutuklunun Günlüğü                                                                                              
1975 Yunus Nadi Roman Armağanı: Sırtlan Payı                                                                                           2003 Sertel Demokrasi Ödülü

İAL’deki olayını anlattığı şiiri:
NASIL OLDUYSA

nasıl olduysa birden adımı unuttum
adını unuttuğum o sıcak şehirde
yıldız alacası yüzen bir zakkum
yanımda o hayal kız ikide birde
yolumu gözlerine bakıp bulduğum

sahi ben ne hırçın bir çocuktum
ele avuca sığmaz aklı fikri şiirde
mısra mısra başımı belaya soktum
izmir cezaevi dokuz yüz kırk bir'de
kaşla göz arası liseden kovuldum

inanmakta geç sevmekte çabuktum
bazen yaşadıklarım aklıma gelir de
kaç kere umutsuzluğun yolunu tuttum
istenmeyen adam hemen her devirde
hemen her devirde ateşten bir buluttum

binlerce umuttan belki bir umuttum

                                         
                                           Erkin Usman'dan:
Annesi Memnune İlhan'la

Attilâ İlhan'ın Karşıyaka Karakolu'na götürüldüğü günlerde babası Bedri İlhan, Çanakkale'nin Çan İlçesi'nde görevdedir. 
Karşıyaka'da yalnız kalan Memnune Hanım, yaşadığı bu olay üzerine ağlayarak, Cevat Ziya ve Neriman Maruflu'ya sığınmıştır.
Neriman Öğretmen, Attilâ'nın dürüstlüğünden, vatan sevgisinden, karakterinden emindir.
Doğruca Karşıyaka Karakolu'na koşar ve komisere dayatır:
"Siz nasıl oluyorsunuz da 14 yaşındaki bir çocuğu nezarete atıyorsunuz?"
Neriman Hanım, daha sonra ardından gelen Cevat Ziya Bey, küçük Attilâ'yı karakoldan alır ve eve götürürler.
* * *
Tarih 14 Şubat 1941'dir.
Karşıyaka'daki Attilâ İlhan Büstü

Karakol yetkilileri, olayı kapatmazlar ve hem Attila İlhan'ı, hem de Neriman Maruflu'yu Maarif Müdürlüğü'ne şikâyet ederler.
Bu girişimler sonucu Cevat Ziya Maruflu ve eşi Neriman Hanım, İzmit'e gönderilir.
Attilâ İlhan ise fişlenmiştir.
Tahkikat yürütülür ve sonunda Attilâ, iki ay hapiste yatar ve eline bir de belge verilir.
Bu belgede, küçük Attilâ'nın "Türkiye'nin hiçbir yerinde okuyamayacağı" yazılıdır.
Bir süre, öğrencilik hayatına ara vermek zorunda kalır.
Danıştay kararıyla, 1944 yılında okuma hakkını tekrar kazanır ve İstanbul Işık Lisesine yazılır.
Attilâ İlhan'ın Işık Lisesinden mezuniyet tarihi 1946'dır. (Erkin Usman, Karşıyakalı Attilâ İlhan)

İAL’deki Olayı ve Değerlendirmesi
Yıl, 1943. İlk tutuklanışım. "Sıbyan Koğuşu"nda çocukları "ifsad" etmeyelim diye, beni ve Cemşid'i, eski İzmir Cezaevi'nde revirin altındaki bodruma kapatıyorlar. On altı yaşındayım. (Attilâ İlhan on altı yaşında olduğuna göre yıl 1943 değil, 1941 olmalı. Ali Türkseven) Cemşid on sekiz. Bodrum, pis ve rutubetli, şubatın bütün ayazına açık bir yer. Geceleri kedi iriliğinde fareler çıkıp ayaklarımızın arasında dolaşıyor. (Buhranlı gecelerimde, rüyalarıma girer bu fareler, sivri burunları ve dimdik kuyruklarıyla çevremde dolanır dururlar.) Yine de içimdeki duygu, "Suç işlemişim, cezama katlanmalıyım " duygusu değil. Nâzım'ın şiirlerini okumak niye suç olsun? Asıl duygum, "Beni buraya kapatanlar suç işliyorlar" duygusu. Davranışlarını ahlaka aykırı buluyorum. Ben sosyalistim, benim çizgim insanlık ahlakının çizgisi, beni bundan dolayı böyle kapatanlar, insanlık ahlakına karsı geliyor. İnsanlığa karsı suç işliyor. (s.51, "Nagy Diye Bir Adam", Hangi Sol?)
Peki bütün bu çabalarda (örgütlenme, A.T.) "ortaokul öğrencilerinin" rolü ne olacak? Bu soruya karşılık vermek, benim gibi lisenin ilk sınıfında sosyalist eyleme bulaşıp başını derde sokmuş biri için, çok zor. Tecrübeme dayanarak diyebilirim ki, öğrenci liseyi bitirene kadar dünyayı, olayları ve tarihi anlamaya çalışsa, sağlam bir yöntem edinmeyi becerse de, bilincini eyleme aktarmakta acele etmemelidir. Öğrencilerin genellikle orta sınıf halktan olması, lise yıllarında yetişme çalkantılarını geçirmesi, heyecanlarını denetimde tutabilmesinin zorluğu, haklı bir eylemde bulunayım derken, bir sürü yanlışlık yapmasına, doğru dürüst eylemleri de olanaksız bulmasına yol açmaktadır. Açabilir. Bu bakımdan, eğitim yıllarını gençlerin daha çok bilinçlenme yılları olarak değerlendirmesinden yanayım. ( s.75 , "Örgüt mü, Aygıt mı ?" Hangi Sol?)

Hazırlayan: 81 Nur ÖZTÜRK, 10-E

Kaynaklar:
http://www.porttakal.com/foto-galeri/unlulerin-taniyamayacaginiz-cocukluk-halleri-18184/7
http://www.biyografi.info/kisi/attila-ilhan
http://fotoanaliz.hurriyet.com.tr/galeridetay/50995/4369/7/an-gelir-attila-ilhan-olur
http://www.tilahan.net/?lang=0&pId=6&fId=1&prnId=12&hnd=1&ord=11&dbId=364
Hangi Sol, Attilâ İlhan, Bilgi Yayınevi, 3. Basım, 1980

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder